Yoo hayır
Ben bugün yiyemediğim yaprak sarmaya,mercimek çorbasına,çoban salataya,fırında papates püreli köfteye hiç üzülmedim.
Herkes bunları afiyetle yerken,yiyebildiğim pilava ve dünden kalan keşkeki tadabildiğime şükrettim.
Yoo hayır
Ben bugün yiyemediğim yaprak sarmaya,mercimek çorbasına,çoban salataya,fırında papates püreli köfteye hiç üzülmedim.
Herkes bunları afiyetle yerken,yiyebildiğim pilava ve dünden kalan keşkeki tadabildiğime şükrettim.
Anlatacak çok şey var.
Bir o kadar da susasım var. Zaten susmaktan çatlayacağım yakında. Pek yakında.
Olsun... Her şey yoluna girsin de varsın ben susmaktan dert yanıyor olayım. Sanki daha önce hiç susup,içime içime yanmadım.
...
Tüm aile bir arada ve sağlıklı ya çok şükür,sonsuz şükür. O çocuk her gün gözümün önünde ve gözlerinin içi gülüyor ya,değmeyin keyfime. Hayattaki en büyük motivasyonlarımdan biri iśte.
Teşekkürler Allah'ım. Beni çok şey yaptın bu hayatta ve hangi sıfatlarına layık olabildim bilmem ama. Teyze yaptığın için çok aşırı şükrediyorum sana. Bu ömre bir yavru hediye ettin ya bana. Çocuğum niyetine sardım kalbime. Tüm cümlelerim onunla bitiyor farkındayım çünkü hayatım böyle. Çok tekduze ve bır o kadar rengarenk aslında.
Bir de kaçmak belki. Esas anlatılacak olanlardan.
Geçen gün bebeğini bebek arabasına oturttu. Bir kaç adım uzaklaştı sonra ayyyyyyyy diye coşkuyla bebeğine koştu,sarıldı,öptü ve gülerek dönüp bana baktı. Annem dedi ki seni modelliyor sen ona öyle koşuyorsun ya. Evet içimde büyük bir coşku var ona karşı. Hayatın tümü bir yanımda diğer yanım sırf o ve onun sağlıklı ve mutlu oluşu üzerine kurulu.
Bu gün dedim ki o güne dayalı olarak,ben seni nasıl seviyorum Melike?
amiinnn dedi.
Yine beni şoke etti. Evet doğru. Her kucağıma alıp sevdiğimde, o saçlarımı avuçlayıp öperken dakikalarca ben ona sarılıp, Allah'ım sana çok teşekkür ederim,melikeyi evimize hediye gönderdiğin için diyorum. Çok şükür Allahım sana ben iyi ki bu kızın teyzesiyim. O olmasa napardım hiç bilmiyorum diye ekleyip,benim güzel kızım,tatlı kızım,canımın içi kızım diye saçlarını seviyorum. Bunu öyle içimden geldiği için yapıyorum ki,ikimizde transa geçiyoruz sanki. Meğer o dakikalar onun zihnine işlemiş. Nasıl inceden inceye mutlu oldum anlatamam.
Çocukluk çok önemli,bebeklikte öyle. Dilerim ileriki yaşlarına güzel anılar bırakabiliriz hep böyle. Dönüp baktığında hiç olumsuz bir anı hatırlamaman için elimden gelenin tamamını yapacağım güzel çocuk. Ömrün güzel olsun. Tüm yavrularla beraber tabi. Bütünü oluşturan en küçük yapı taşısınız ama koca evrene bedel ruhlarsınız.
Deprem ...
Ülkemizin yaşadığı depreme dair konuşmayacağım. Öyle derin,öyle hassasiz ki milletçe. Her birimiz benzer cümleler kuruyor ve eminim ki elinden geleni de yapıyor. Ben de yaptım,yapıyorum,yapacağım. Böyle böyle toparlanacağız. Birbirimizin yarasını sardıkca kendimize de iyi geleceğiz inşallah.
....
Kişisel tarihimin en depremli dönemindeyim belki. Artçıların sonu gelmiyor. Kalbim artık normal atışını unuttu. Sıradan dertlere üzülmek falan nasıl oluyordu? Kendin için yaşamak ve amann olsun hallederizler ne zaman yerini şimdiki mücadeleye bıraktı. Nasıl ve ne zaman bu geçişler yapıldı.
Ozlemekten içim çıktı bir yana. Kaygılanmaktan kanım kurudu başka konuya. Zaman her şeyin ilacı diye biliyoruz da, yaranın büyüklüğünden haberi var mı bu iyileştirici zamanın acaba ?
Neyse... Benim bu hayattaki sınavlarım belli. Amenna.
Allah bir çok şeyin eksikliğini çok derinden hissettirirken, hepsinin üzerinde sevebilecegim bir yavruyu da hayatıma kattı evelallah. Ben teyze oldum sanırken, o bana evlat oldu. Bensiz yapamaz oldu da,onsuzluk fikri beni delirtti,ezdi geçti,kül etti.
Ben hastayım diye yemek yemedi deli. Tokasındaki iki çiçekten birini koparıp,senin tokan yok al tak demesi peki. Kalbimin üstüne taksam seni yaka iğnesi niyetine,ne dersin peki?
İki önceki konunun devamı olan bir yazı bu.
Sevgiyle sarılmak yetmemiş belli ki. Tokatın devamı geldi. Bana da aydınlanma geldi o anda. "Hımm demek ki konuşmak yeterli değil. Çocuğun içinde çözümleyemediği bir konu var ve dışa nasıl vuracağını bilemiyor. O masum zihnine takılanları ancak böyle açığa vuruyor o zaman bunu yok etmek yerine dönüştürelim." Dedim. Melikecim seni anlıyorum diyip bana vuran eli aldım ellerimin arasına. Avuç içlerini öptüm. Canın vurmak istiyor. Ben de bir şeylere kızsam,üzülsem ya da anlatamasam vurmak isteyebilirdim. Ama insanların,hayvanların canı yanar. Allah kimsenin canı yansın istemez biz de Allahı çok seviyoruz dimi? O zaman insanlara,hayvanlara ve kendimize vurmayalım. Gel benimle,tut elimi. Bak şimdi bu yastık var ya bizim vurma yastığımız olsun. Canımız vurmak istediğinde bu ya da başka bi yastığa vuralım. Ben şuan vurmak istiyorum mesela. Hadi gel beraber deneyelim. Denedik,başardık,dönüştürdük. Şükürler olsun bu konuyu hallettik. Allah'ım teyzelik yer yer delilik. Yer yer bilgelik. Bazen de ne yapacağını asla bilmemelik. O zamanda tam bir empatiklik.
Öyle iyi anlıyorum ki seni.
Karşına geçip,gözlerinin içine bakıp; öyle iyi anlıyorum ki seni, diyebilmek isterdim.
Güle oynaya yemek yediriyordum. Birden yüzüme inen tokatla irkildim. Ses tonumu ayarlayarak ciddi bir tonda ama bağırmadan uyardım. Canım çok acıdı,seni çok seviyorum ama böyle yapman beni çok üzüyor diye konuştum. Sonra aynı ciddiyetle yüzümü astım ve beklemeye başladım. Öyle bir sarıldı ki. Şoke oldum. Tıpkı vurduğunda ne tepki vereceğimi bilemediği gibi. Sımsıkı sarıldık birbirimize. İçimize çeke çeke öptük. Hiç konuşmadık sadece sarıldık ve öpüştük. O özür dilemiş oldu. Ben kabul etmiş oldum. Ben seni çok seviyorum demiş oldum. O da ben de seni çok seviyorum demiş oldu. Noldu bilmiyoruz ama çok güzel bir şey oldu.
O an düşündüm de,keşke herkes üzdüğünü farketse ve haklı da olsa özür dileyebilse. Özür dileyemiyorsa sadece ama sadece sımsıkı sarılabilse. Kızan ses tonunu ayarlayarak tepkisini belli etse. Hatalı olan ya da öyle görülen taraf da bir samimi öpücük ya da sarılma ile çözümün o kadar kolay olduğunu bilse.
Ne hafif,ne naif ne tatlı bir iletişim şekli öyle değil mi?
Çocuklardan öğrenecek çok şeyimiz var bence. En azından kendi adıma öyle.
Uzun bir içe kapanmadan sonra artık arkadaşlarımla görüşmeye başladım. Dinliyorlar beni. Anlıyorlar ve bunu hissettiriyorlar. Ama içimde hep bir boşluk... Neyse...
Melike tam olarak bir buçuk yaşında artık. Mutlu bir bebek ve çocuk yetiştirmek için verdiğimiz çabayı görüyorsun Allah'ım. Ona dilediğimizden de güzel bir kader yaz lütfen.
Oyun terapisi eğitimi aldığımda annesi Melikeye çok yeni hamileydi. Yani benim aklıma düştüğünde daha anne karnında değildi. Ama Allah işte. Demekki ben o eğitimi onu iyi ve doğru yetistirebileyim diye almışım. Bunu bu günlerde anlıyorum. Her şey bizim göremediğimiz bir plan içinde işliyor. Zamanı gelince görüyoruz ve farkındalığımız yüksekse anlamlandırıyoruz. Şimdi sırada resim yorumlama eğitimi var. Biraz zamanı var. Melike bilinçaltını resme dökebilene kadar ben o işi hallederim evelallah,inşallah.
Diyorlar ki sen çok iyi bir teyze oldun. Anne yarısı falan değil düpedüz çocuk yetiştiriyorsun. Sagolsunlar da aslında öyle değil. Melike bana ışık oldu. Ömrüme guzellik oldu. Beni benden aldı da yeni bir ben oluşturdu. İçimde hiç bilmedigim noktalara temas ettirdi. Allah'ın böylesi hediyesi karşısında kendimi fazlaca değerli hissettiğim zamanlar oluyor. İşte diyorum tam da buna layıkmışım demek ki. :)
Teklifini kabul etmeyeceğimden o kadar emindi ki.
Halbuki ben ne söyleyeceğini az çok anlamış olduğumdan artısını eksisine günlerdir tartıyordum kafamda. Böyle olacaksa şöyle derim,şunu derse bunu söylerim diye diye bir hayli zihin jimnastiği yapmıştım.
Öyle ki, bir ara yanımıza patronum gelip,o yeniliklere açık değil,kabul etmez uğraşma gibi bir espiri yaptı.Karşılığını aldı elbette. Senin şirketin yararını düşünerek yaptığın yenilik benim zararıma olduğunda karşında durmak zorunda kalıyorum,aslında yenilikleri seviyorum dedim. Buradan sonrası uzardı da uzardı. Uzamadı. Asla da o kişi dahil olmadı. Eminim kendini zor tuttu ama bana bakışını görmeliydiniz. Bunun dili nasıl da uzamış böyle der gibiydi. Patronum demez. Çünkü ona göre ben hep kendini koruyan ve savunan,bazen cadılaşan bir yapıya sahibim. Olmadan oldurdu beni,kafasında bir kalıba soktu değiştiremiyorum. Artık uğraşmıyorum da. Eğleniyorum sadece onların bakış açısıyla.
Neyse işte sonra devam etti. Şekillendirdi. Ama kabul etmeyeceğime kesin gözüyle bakıldığından uzun uzun anlatamıyor da,hevesi kaçtı :))))
Dedim ki,gayet makul bir teklif. Tabi ki kabul ediyorum. Sadece düşünmek istiyorum. Neyi düşüneceğimi sordu,söyledim. Tamam dedi onu şu şekilde hallederiz olur mu? Olur dedim,harika olur. Bu şekilde bu teklif bana uygundur. İkna etmesine gerek kalmadığı için nasıl şaşkındı. Anlamadım ki beni niye bu kadar zor ve inatçı ve dar bakışlı görüyorlar :))))
Hayır illa şunu mu diyelim; "siz bir gün mantıklı bir teklifle gelirseniz kabul ederim. Önce dönüp bir ortaya koyduğunuz meseleye bakın sonra beni eleştirin. Benim kabul etmiyor oluşumu değil,sizin neden kabul görmeyen tekliflerle ilerlediğinizi bir konuşalım. "
Sonuçtan çok memnun değilim bu bir gerçek. Ama iyileştirme oldu mu çok oldu, bu güzel oldu. Bundan sonrasında zamandan ve her ayın bir haftasına yayılan stresten de kurtulmuş oldum. Hoşuma gitmeyen bir noktaya da evet dedim ama onu sonra masaya yatıracağımdan kimsenin şüphesi yoktur sanırım:)Zamanını beklesin o. Çok mühim değil.