28 Şubat 2014 Cuma

Eğitilmemiş Eğitimci





Şiddete hayır demek için, kendi başına gelmesini bekleme !

Öğlen saat 12 idi.Annem çocukların okuldan geldiğini görmüş.Daha yarım saat varken bir çok çocuğun eve dönüyor olmasına meraklandı.Tam okula doğru gidecektik ki o sırada kardeşim zili çaldı.Gel dedik anlat bakalım neden erkencisiniz bugün.
Efendim meğer bizim çocuklar sabah 8.30 dan beri ders yapmamış sınıflarında öğretmensiz halde oturmuşlar.Okulun alt katı polisler tarafından kapatılmış.Her katta öğrenciler aşağıya inmesin diye nöbetçi öğretmenler görevlendirilmiş.Tüm bunların sebebi ise,müdür yardımcısının 7. sınıfa giden bir kız öğrenciye tokat atması ve öğrencinin bunu velisine söylediğinde veli(anne-baba) okula gelip sen benim çocuğumu nasıl döversin deyince müdür yardımcımız çıkışıyor veliye ve veli çocuğunun haksızlığını savunmak adına yardımcı müdüre saldırıyor kendince hakkını savunuyor çocuğunun.Burnu kırılıyor müdür yardımcısının.Şikayetçi oluyor dayak attığı öğrencinin ailesinden darp aldığı sebebi ile.Polisler geliyor okula ve ayırıyor tarafları.Arbede,tartışma vs vs.Tüm bunlar olur iken ortamın gerilmesindeki en önemli sebep ise diğer öğretmenlerden bir kısmının müdür yardımcısını korumak adına araya girmesinden sebep aslında.O öğretmenler ki gencecik bir kıza tokat atılırken görmezden gelen,elinize sağlık müdürüm diyen,kendi meslektaşlarına bir darbe gelince okulu da karakolu da birbirine katıp davalık oldular...İşin başında şiddete karşı gelinse idi bu duruma gelinir miydi ki.! Ardından polisler ile girilen bir takım farklı tartışmalar ve öğretmenlerden bazılarının okuldan istifasına kadar uzanıyor bu olay...Sapla saman karışıyor birbirine.Ana habere konu oluyor bizim çocuklar...Ama maalesef haberin konusu aldıkları eğitimin kalitesi değil de okulda çıkan bu arbede.
Halbu ki öyle güzel öyle kaliteli bir okul ki bahsedilen.Örnek gösteriliyor çevre ilçelerde.Binlerce öğrenci,belki yüzü aşkın öğretmen ile eğitim veriliyor hem de özel okul kalitesinde.Lakin çürük elmalar bozuyor tüm sistemi ve kalite düzeyini.Gel de şimdi aklın kalmasın her gün o saatlerde.Gel de otur sıcacık evinde,kardeşin okulda eğitim alıyor diye dingince.
Hey Allah'ım...Ben bir tek kendi kardeşimin psikolojisini düşünüp tüm gün kahretmişken kendimi,bir eğitimci nasıl olur da tüm okuldaki öğrencileri düşünmeden kaldırır elini.Yarın gitmem okula diyen bir tek benim kardeşim değil elbet...İnşallah ilerleyen günlerde başka veliler basmaz eğitim hanemizi...!

*tv kanalında çıkan haberde okulun açıkça lanse edilmesi hiç hoş bir yayıncılık hali değil idi.Neyin reklamı,neyin haberi...Sapla samanı ayırabilen,habere,kendi değerinin dışında anlam yüklemeyen bir medyadan haberdar olabilmek dileğiyle...



26 Şubat 2014 Çarşamba

Doktorum ve Ben.../Ağzı olan Konuşuyor

Ne zaman ki aklıma bir şeyler taksam,neden böyle oluyor diye üzülmeye başlasam içimden bir ses duyuyorum;ben yaşıyorum(!)Her şeye rağmen yaşıyorum...
Birden hayata bakış açım değişiyor.düşüncelerim değişiyor.Sakinleşiyorum,dinginleşiyorum,huzur buluyorum.
...
Yaşadığı için mutlu olmak ne demek bilemeyebilirsiniz.Ben de bilmezdim...Son zamanlarda öğrendim.Dün de bunu teyid ettim..
doktoruma yaşadığım bir sıkıntıyı anlattım dün.Bilginiz olsun dedim.
-Bu önemli bir şey değil,ama hep böyle devam edebilir dedi.
*Önemli olmadığını tahmin ettim ama bilmeniz gerekebilir diye düşündüm dedim.
-Eğer önemli olsa idi,çok önemli olurdu.Hayatını riske atardı ki pek kolay üzeri örtülüp kapanacak bir konu olmazdı yaşadığın şikayet dedi.
*Ben bunları biliyorum ama kimseye anlatmıyorum.Onlar bilmesin olabilecekleri dedim.

Anneme baktı;sustu.Yaşadığın şeyi sorundan sayma.Şükret ki yaşıyorsun dedi.

Ve sağlıklı yaşıyorum,biliyorum dedim.Bir şeyler ters gitse idi ne kadar gidebilirdi biliyorum.Bu yüzden aldığım her nefese şükrediyor,yaşadığım her güne teşekkür ediyorum.Ben sadece başkalarına yardımım dokunsun diye,yaşadığım belirtileri söylüyorum.Yoksa öyleyken böyle olmanın ne demek olduğunu zihnime kazıdım.Her sorunumun içinden,bugünlere varabilmenin sevinciyle kalkıyorum.
O sert bakışlı,askeri eğitimli adam,gülümsedi.Daha çok yeni dedi.Çok daha iyi olacak.alt tarafı 2 ayı devirdin.Daha uzun bir yol var yürüyeceğin...
Ben yürümeyi severim dedim...Ayaklarımın kıymetini de iyi bilirim...

............
Ben şansa inanmam.Doktorum bana verilmiş bir armağan... tıpkı ben gibi hayata bakışı.Yarı ciddi yarı resmi bir o kadar da cesaretli.İş zora gelince şakaya vurup içinden çıkabilecek kadar da dirayetli.bugüne dek çok doktor gördüm,konuştum,iletişimde oldum.Hiç biri o adam gibi değildi.Çünkü hiç bir hastalığım bu kadar nem teşkil etmemişti.Bazıları yargıladı beni.Evine en yakın hastaneye gidiyorsun,büyük hastanelere de gitsen keşke.Hemen herkese güvenme dediler.Öyle çok hastane gezdim,doktorla konuştum ki bilmediler.Bana şifa olacak doktorumu,evime  en yakın özel hastanede bulmam şans değildi.Bana verilmiş bir armağan idi.
Öyle çok istedim ki iyileşmeyi.Ama moral bozmadan,tüm gerçekleri benimle paylaşarak ve çok değil tam donanımlı bir doktordu gecelerce Allah'a yalvararak istediğim.O hastane senin bu hastane benim günde 3 ilçe dolaştığımı bilirim.
30 gün boyunca çok stresli idik ailece.Ameliyata karar verdiğimizde annem dedi ki sen istiyor musun bu ameliyatı ve içine siniyor mu hastane.?
Ameliyatı istemiyorum anne.Çok zor sonrası,nasıl kaldırırım ben onca sıkıntıyı ama başka çare olmadığını da biliyorum.Kabul ediyorum.Bu ameliyatı bu hastanede olacağım.Kendimi başka doktora emanet etmek istemiyorum dedim.Annem gözleri dolarak dinledi beni.Ben bir karar verdim şimdi beni iyi dinleyin diye söze girdim.
Ameliyata girerken kimse tek bir damla göz yaşı dökmeyecek !.Asla ve kata böyle bir şey olmayacak.Çünkü ben gideceğim ve iyileşip döneceğim.Bir buçuk saat sürecekmiş ya hani ameliyatım,benim işimde terslikler çok olur.O zaman dilimi biraz uzar sakın korkmayın,merak etmeyin.Bir de bu işin altından kalkmanın en kolay yolu işi şakaya vurmak.Kendimi ancak böyle iyi hissedeceğim.Valize koyduğum fotoğraf makinası ile ameliyat öncesi ve sonrası her halimi çekin.Bir daha böyle zor bir hastalık gelmez başa inşallah,anı kalsın hepimize.Önce tepki gösterdiler sonra kabul ettiler.Her anımın fotoğrafını çekmişler.Çok güzel ve eğlenceli bir ameliyat sonrası dönem geçirdim.Ziyaretçilerimize ikram edeceğimiz çilekli lokumlarımız bile hazırdı hastanede ama ziyaretçi yasağımızdan dolayı kısmet olmadı pek kimseye. Ben tüm her şeyi böyle eğlenceye dökerek yaşamaya çalışırken,kendimden çok ailemin psikolojisini önemserken,ameliyattan bir gün önce  bir mesaj aldım fikrini çok önemsediğim,benim için çocukluğumdan bu yana çok değerli olan bir insandan.Kendisi İstanbul'un çok eski ve çok ünlü bir fizik tedavi merkezinin sahibi.Ameliyat olacağımı duymuş.Tepkili bir mesaj yazdı.Sen nasıl bana söylemezsin,nasıl benden bilgi almazsın.Böyle bir konuya neden hemen tamam dersin diye veryansın etti.Önce sabırla anlattım ona 1 aylık geçirdiğim araştırma sürecini.Neden hemen ameliyat diyorsun,en yakınındaki doktora gidilir mi hiç gibi bir çok cümle kurdu ki en son söylediği cümle tüm moralimi bozmaya yetti.O gece öyle çok ağladım ki...Ertesi sabah beyin ameliyatına girecektim ve ben hiç birşey yok muş gibiydim.Çok ama çok iyiydim.Moralim yüzün üzerinden bir milyon değerinde idi.Ama o gece sabaha kadar gözyaşı döktüm.Bir ara annem gelip istersen vazgeçebilirsin dedi.Yoksa emin değil misin sen doktorundan,güvenin mi sarsıldı duyduklarından diye bir soru sordu.Hayır dedim güveniyorum ben ona.Onu öyle çok aradım ve araştırdım ki bu ameliyatı o yapmalı.Ben o ameliyatı olacağım.Aksi taktirde hayatımı riske atmış olacağım ki,bedenim kaybedecek zamanım yok.
Sonra annemle konuşa konuşa sakinleştim.Ameliyata sakin kafayla,içim rahat bir şekilde girdim.Ama o gece yaşadıklarımı bir tek ben bilirim.
Şimdi herkes nasıl herhangi bir etki kalmadan bu işden kurtulduğuma şaşırıyor.Ya hu şans değil ki insanın yaşadıkları.Biraz araştırmak,biraz Allah'a teslim olmak,biraz da gerçekten iyileşmeyi isteyip dünyadaki herkese kendini kapatmakla oluyor bu iş.Pozitif enerjinin hayatımda her zaman yeri var idi.Ama şimdi tamamında yer edindi.
Çok şükür Rabbim...Çok iyiyim...Herkese kulağımı tıkadım...İyi olan her şeye gönlümü açtım...Ben ömrümü iyileşmeye adadım....bu yolda yıpranmayı da göze aldım.Yeter ki güzel günler yakınlaşsın...



25 Şubat 2014 Salı

Güzel Haberler Cepte

Bugün 62.günün gecesi...
60.günde kontrolümüz vardı.Bugün gitmek kısmet oldu.Tomografi çekildi,muayene yapıldı.Beklediğim sonucu kulaklarımla duymak elbetteki mutlu etti.Olması gerekenden daha hızlı iyileşiyor olmaktı bana yakışan.Kendimi ona hazırlamıştım.Her şey çok hızlı ve güzel gelişmeliydi.Aksiliğe yer yoktu zihnimde.
Öyle de oldu.Her şey başkalarında olandan daha hızlı,daha güzel ilerliyor.Önce iyileşmeleri konuştuk,sonra aklımdaki soruları fırlattım ortalığa.Alacağım cevapları da tahmin ediyordum ama yine de sormak adetten işte.
Sonuç olarak ben ve beynim pek iyiyiz.Güzel sonuçlarla ayrıldık doktorumuzun odasından ama benim içim buruk.Aklımda sorular...Kalbimde tereddütler...Biliyorum fazla pimpirikli,evhamlı,detaycı ne derseniz deyin işte öyle biriyim.Ondan bu halim.

Ve şunu öğrendim bugün;beyin ameliyatının 62.gününde olmak,diğer ameliyatların 2.-3. gününde olmak gibi bir şey imiş.Ben Beyin ameliyatı olmak hiç birine benzemiyor diyordum da hadi canım sen onu yaşadın onu biliyorsun diyorlardı bana.Öncesinde olduğum 5 ameliyatı unutarak...Bugün doktorum da aynı vurguyu yaptı.Diğerleriyle karıştırma,uzun sürecek vücudun ve ruhun toparlanması diye not düştü..Zamanım var,gücüm de var istediği kadar uzayabilir dedim,güldü...İçim öyle mi söylüyordu,bunu kimse bilmedi.Bilmeyecek...

Ve konuşmanın en can alıcı noktası;
-sakın kendini üzmeyeceksin.Stresten ve seni üzebilme ihtimali olan her şeyden uzak duracaksın.Stres yasak...!
*Ee o zaman ben yaşamayayım...
-İyi yaşa...Mutlu yaşa...Dert etmeden yaşa...Kendine iyi bakarak yaşa...Dünyanın önce senden ibaret olduğunu bilerek yaşa...

Ama olmuyor ki...Olamıyor...Can çıkıyor da huy çıkmıyor...

Kalbi günlerdir benimle atan herkesle bu iyileşme haberini paylaşmak istedim.

Mimoza Sürgünü / Bir Demet Nergis Al Kendine/



"Bir demet nergis al kendine. Ne olur böyle yapma. Kendine kıyma.

Biliyorum senin için yanıyor. Onlarla aynı dili konuşmadığını zannettiğin bir kalabalığın ortasında, âcizliğinden muztarib, gittikçe içine kapanıyorsun. Her şeyden uzaklaşıyorsun.

"Tamam. Yorgunsun. Allah şahit, bilenler şahit, çok yorgunsun. Yaşanmakta olan bütün acılar gibi yaşanmış ve yaşanacak olan bütün acıların da kalbinin üzerine çöreklendiğini zannetmekten yorgunsun. Böyle bir yükü bu kalp taşımaz, biliyorsun. Ben de biliyorum. Ama, kaldır bu acıları benim kalbimin üzerinden Rabbim, diye bir dua da etmiyorsun. “Saf ahenge biçilen bunca bedelin çok fazla olduğunu” düşünmene ramak kalmış. “Giriş biletini üstün saygıyla iade etmek” noktasında tereddütlü, İvan gibi, bütün sorumluluğu kendi üzerine alıyorsun.

Burası dünya. Cennet değil, unutma. Çekilme kabuğuna. Adım at. Denize at. Hâlik’ın var senin. Haddini aşma. Zıddına inkılâb etmekten kork. Baba Karamazov’luğu bütün insanlara mâl etme. Unutma, Alyoşa da insan, İvan’ın düştüğü yerden kalkan Mitya da.
...

Sonra hatırla. Yıllar önce hani, yine böyle bir kuyuya düşmüştün de sen. İnsanlara güvenini kaybetmiş, birinde hepsini mahkûm etmiş. 

Bir bebek arabasını ite ite bir köprüden geçiyordun. Birden arabanın ön sağ tekerleği yerinden çıkıp tıngır mıngır yuvarlanmıştı da köprünün korkuluklarına dizilmiş şamatalı gençlerden biri yerinden fırlamıştı. Tekerleği kapmış, bebek arabasının önünde diz çökerek yerine takmıştı. O zaman insanların birinde tümünü affetmiş değil miydin?
...
Bir demet nergis al kendine. Ne olur böyle yapma. Kendine kıyma.. "

Nazan Bekiroğlu'nun kitaplarını okumamıştım daha önce.Bugün,kitaplığımda uzun zaman önce yerini almış Mimoza Sürgünü isimli kitabı elime aldım.Kısa kısa denemelerden oluşması hoşuma gitti ve okumaya başladım.Hem adapte olmakta zorluk çekmeyecektim hem de  kitap okumuş olacaktım.Fakat olmasını istediğimin çok daha üstünde şeyler oldu.bu kitap beni benden mi aldı desem,beni bana mı verdi desem bilemiyorum.Sanki bana hediye edilmiş gibi.Sanki benim için yazılmış gibi.
Kitap okurken satırların altını çizmeyi,içine not yazmayı hiç sevmem lakin bu kitabın her bir satırını çizmek istedim.Eminim bu kitap,çok kişinin ruhuna dokunmuştur,dokunacaktır.Benimle aynı hisleri yaşayan çok sayıda okur olacaktır.Yazar nasıl bir iç güdüyle kaleme almış bilmiyorum ama bazı kitaplar vardır nokta atışıdır.Öyle bir zamanda okursunuz ki,sanki sizin için o durumdan kurtulmanız için yazılmıştır.Okursunuz,kendinizi bulursunuz ve ayağa kalkarsınız.İşte bu kitap da öyle...Nazan Hanım'ın,kalemine,gönlüne sağlık demekten alıkoyamaz halde buldum bu gece kendimi.

Keşke kendisini tanıma imkanım da olsaydı diye iç geçirmedim değil hani...

21 Şubat 2014 Cuma

Hayali Prens



Tek bir hayaldi zihnimde yer eden...Ufacık bir hayal...Olmayacağı inancı kalbime yerleşmiş halde yine de kurmaya engel olamadığım bir hayal...Gel gör ki;olmadı...Olamadı...Kısmet değildik biz...Birbirimizin evrenine girebilecek kadar kuvvetli ihtimaller değildik.Ne sen beni ben kadar sahiplenebildin, ne ben seni senin kadar sevebildim.Sevmenin ölçütünü aramadık hiç.Sorgulamadık yaşadıklarımızı.Belki sorgulasaydık doğruya daha kolay ulaşırdık.! Hangimiz doğruyduk...Biz birbirimizin fikirlerini tartarken,kendi içimizdeki doğrudan ne kadar yoksunduk...
Hani demiştin ya beni sevmen,bir başkasını sevişin gibi diye.Yoksa sen kendini hep başkalarında mı aramıştın...Kimlik bunalımındayken bana denk gelmiş de ruhumu bu yüzden mi sızlatmıştın.

Eyy sen...Sonsuz cümlelerimin sıfatsız adamı...Eyy sen...Gönlümün kimliksiz kahramanı...
Değerlerimi yeniden oluşturan,varlığınla hayallerime katkıda bulunan.Hayallerin gerçekleşmediği için aklımda iz bırakan...Yaşanmamış zamana üzülmemi sağlayan...Acabalarla aklımı kurcalayan...

Eyy sen...Eyy güzel sesli adam...Güzel gönüllü,sevgi dolu,merhamet dolu insan...Merhametinden kaynaklanan hatalarına kılıf bulamadığın için hırpaladığın kadın...Özrü kabahatiyle eş değer vakitler yaşattığın...
Duaların gücüne bir kez daha bir kez daha inandığım...Besmeleyle başlayıp,helalleşerek sonlandırdığım...

Eyy gönlümün kilitli kapılarının anahtarı...Güneş ışığı girmeyen odalarımın sabah namazı nurundaki varlığım...Dünyanın bir ucundan diğer ucuna nefesiyle can katanım...

İyiliğinden bihaber olmak,yüreğime yaralar açıyor,bilmiyorsun...Dik duruşumun ardındaki sana sessizce haykırışımı duymuyorsun...Duyma...Bilme...Gelme...Sadece iyi ol...Gönül kapıların aydınlığa açılsın...Ruhun en derin muhabbetle yansın....Aşkın en yorucu kısımlarını ardında bırakarak,tüm hoşluğu ile sarıp sarmalanasın...
Gönlü güzel,yüreği ışık saçanım...Kıymetin her daim bilinsin...Aklının bir köşesinde yer edersem eğer,bir nefeslik dua gönder yeter...

Mutluluk Hastalığı



Geçenlerde bir yakınımdan duydum; iftira sonucu öğrenmiş o da "Mutluluk hastalığı"nı.
Damadı işkenceler çektirdiği kızı için demiş ki;ne olursa olsun kızın mutlu,insan böyle enerjik böyle de pozitif olmaz ki.Üzülmeli,durumun getirdiğini yaşamalı.Sanki her an mucizelerle karşılaşıyor da,hayatı hep gök kuşağı misali.
Doktora gittim danıştım kızın Mutluluk Hastalığına yakalanmış.
El insaf,10 küsur yıllık evliliğinde hiç bir acısını hissettirmeyen kadıncağız,gördüğü eziyetler için senin ruh halini sorgulamamış da,senin koyduğun teşhis kime ne fayda.
...
Diyeceğim şu ki;
Evet gerçekten mutluluk hastalığı diye bir şey varmış.
İnsan mutsuz olduğu dönemlerde çevresindekilere belli etmemek için normalde olduğundan daha neşeli daha mutlu,daha pozitif davranır bir süre sonra bu normal hale gelirmiş. Her şeyi içinde yaşar,en yakınındakine bile sızdırmazmış derdini. Sanırmışsın ki "o dünyanın en mutlu varlığı.Hayat toz pembe,acı diye bir şey yok evrende.O Allah'ın en şanslı kulu ki,gülümsemesi dünyaları delip geçmekte."
Son günlerde attığım kahkahalardan,dışa yansıyan keyifli tavrımdan anlıyorum ki o mucizevi hastalık uğramış bana da.Hiç kimse içimdeki sıkıntıyı görmesin diye öyle bir çaba sarf ettim ki ilk günlerde,önce başaramam sandım.Sonra isteyince neyi yapamadığımı sorguladım.Neşenin ve gülümsemelerin ışığına bıraktım ruhumu.
Yanı başımda duran da,uzaklardan telefon açan da iyi olduğuma kanaat getiriyor.Herkes, içinde bir miktar oynamalı bu oyunu.Kaybedecek bir şey olmadığı gibi daha da kendine getiriyor insanı.
Mutlumuyum hı hı ben hep mutluyum.Canım yansa da,yüreğim dağlansa da ben hep mutluyum.Ve artık kimseye de kızmıyorum,kırılmıyorum.Herkesi olduğu gibi kabul edeli çok oldu.Taşlaştım tüm bu sebeplerden.Canımın yanmadığı gün işte kazandım dedim içimdeki hüzne dönerek.Seni hissediyorum ama keyfimi bozamıyorsun.
Hayatıma engel değilsin,gülümsemelerimi alamayacaksın.Ben sana rağmen,güçlüyüm.Herkesten ve başıma gelebilecek her şeyden daha güçlüyüm.
Ve tüm başıma gelenler,hayatıma girenler ve ardında her daim beni bekleyen gözeden Rabbim'e  şükür...

20 Şubat 2014 Perşembe

Ağlak Hayaller

Nefret ediyorum bu halde olmaktan ve bunu birilerine yansıtmaktan.İçime atıp sabahlara kadar ağlamaktan ayrıca nefret ediyorum.
Yazacak çok güzel şeyler varken ben kalkmış haliyeti ruhiyemden bahsediyorum.İçime atttıkca başım ağrıyor başım ağrıdıkça tedavim geriliyor ve sıkıntılı süreç bitmek bilmiyor.Ben ise ne yapacağımı hiç bilmiyorum.Ya sabır diyorum sadece.Ya sabır,geçecek bu günler de./her ne kadar bu sefer inancım pek olmasa da,sıkça tekrarlıyorum bu cümleyi içimden/
Bugün 56.günün gecesi.! Kimseye muhtaç olmadan yaşayabildiğimi anlattığım bir yazı olmalı idi bu.Ama öyle değil.Evet artık evin içinde tüm işimi kendim yapabiliyorum.Kimse olmadan saatlerce tek başıma yaşayabiliyorum.Ama bir cesaret gelip de kahve yaptığımda,fincanları elimden kaydırıp düşürebiliyor ve tüm gün bunun mutsuzluğunu yaşıyorum.Ardından günlük yürüyüşü biraz daha uzatalım deyip yaklaşık 300 metre uzaktaki markete gitmek istiyor ama daha giderken batın bölümündeki sancım başlıyor ve ne markete girebiliyor ne de geri gelebiliyorum.ağlayarak,kendi kolumu diğer kolumla sıkarak,bir yandan da karnımı tutarak,iki büklüm halde eve geldim ki günlerdir dışarı çıkmaya korkuyorum.Böyle olmamalıydı.sırf bu ağrı olmasın diye ikiz bebekleri aynı anda kucağıma almamıştım ben ağır gelirler diye.Oysa ne tatlıydılar...Herkes ikisi ile fotoğraf çektirirken ben içlerinden en güzeli diye adlandırdığım biri ile haşır neşir olmuştum saatlerce.Onca ısrara rağmen ikisini birlikte kucağıma almak istememiştim.Ertesi gün bu sancıyı yaşayacağımı bilse idim,cesaretlenirdim.
Cesaret mi kaldı ki...Yandı, bitti, kül oldu hepsi...Hafta sonu dışarı çıkmak istiyor fakat tek bir kişiye bile söyleyemiyorum.Ya son anda ağrım olursa,ya binemezsem otobüse de gidemezsem uzaklara...Halbuki biliyorum sağlığım için bu tip bir engel yok.Olsa idi doktorum söylemekten çekinmezdi.Şu ana kadar çok defa binip gitmiş olmalıydım uzaklara.Ama ne yazık ki hala ameliyat sancılarım devam etmekte.Tıbbi süreç ayrı,bünyemin toparlanma süresi ayrı zorluyor beni.Hayatımın hiç bir döneminde bu kadar dinlendiğimi ben dahil beni tanıyan kimse hatırlamıyor.Beni tanımayanlar ne kadar zayıf bir insan olduğumu düşünecektir bu yazıları okurken,lakin yaşamımın içinde olanlar,her şeyi bu kadar basite indirgememe şaşırıyorlar.
Sonuç olarak ben kendimi iyi hissetmiyorum.Ve sırf yaşadığımı yaşamayan insanların öğütlü tavırlarından kaçmak ve yakınlarımı üzmemek için susuyorum.Susuyorum susmasına da kalemime her zaman engel olamıyorum.
Geçen gün göz yaşları içinde söylediğim gibi "ben hayattan hiç bir şey beklemiyorum.Sadece yaşamak...Sağlıkla yaşamak istiyorum.Hayal,ideal...hiç ama hiç bir şey umrumda değil şu sıra..."
Uğrune fedakarlık yaptığım isteklerim...Rüyalarıma giren,hayallerim...ideallerim...Hiç birini önemsemiyorum.Birileri beni önemsesin diye bir çaba içinde de değilim.Bunun için uğraş verecek halde hiç değilim.Tek isteğim normale dönmek.Ruhumla gülmek...Hayatı eskisi gibi önemsemek,gereksiz şeyleri kafaya takıp onların peşinden gitmek...Tek isteğim,hayatı herkesten farklı değil de herkes gibi yaşayabilmek.Benzer sıkıntılar,benzer mutluluklar ve benzer hayat hikayelerinin içinde olmak...Hayattan beklentim,gözyaşlarımı kurutup,yüzüme mutluluk yapıştırması yönünde olacak...Hastayken bile uçuk hayaller kurabilen yüreğime hayranım doğrusu...Kendimi fazla mı seviyorum ne...!

18 Şubat 2014 Salı

Erdemli Kadın


Bir kadın ki;çok kıskandığı deliler gibi kıskandığı kadınla yüz yüze geldiğinde en erdemli şekilde durup,saygısını hiç bozmadan ve sanki o yersiz kıskançlığı besleyen kendisi değilmiş gibi davranan o  kadın...
Hayran kaldım tavrına...Yerinde olsam,aynı tavrı sergileyebilir miydim diye düşündüğümde aklıma geçmişten bir yaşanmış hikaye geldi.
Benzer bir tavır sergilemiştim, oysa ben kıskanmakta haklı idim.Keşke sana haksız olduğunu anlatabilsem ve sen bu mecburi iradeli,umursamaz ve saygılı tavrını takınmak zorunda kalmasan...
Karşındaki kadını da her sesini duyduğunda kabahatli gibi pişmanlıktan ezip parçalamasan...Öyle sakin,öyle saygılı,öyle eşsiz bir kadınsın ki,karşında kim olsa senin bu tavrından kendine pay çıkarırdı eminim.Susarak da çok şey anlatıldığını savunurum ya hep,sen susma eylemini benden de güzel yapabilensin...Ne mutlu senin kurduğun aileye...Ne mutlu sayılı günler sonra yaşamınıza girecek olan bebeğinize...
...
*Ve aylar önce bebeği dünyaya gelir kadının.
...


14 Şubat 2014 Cuma

Yaşamak Sanat_tır(!)





Ve olmazsa olmazları vardı kalemin;bir tutam sevinç,biraz hüzün,başarı ve yenilgiler.
Hiç bir zaman tamamlanmazdı,his,duygu ve düşünceler.
Ve kelimeler natamam zamanlarda kalkardı şaha;
Dökülürdü birer birer.
Toplayabilene umut,mutluluk ve başarının anahtarıydı.
Geç kalanlar,eksik zamanlarda yaşamış yazarların,sırlarıyla tanırlardı hayatı.
Çünkü yaşam;eksikleri farkına varıp,kendini başka noktadan tamamlama sanatıydı.!

Melankolik Haller

"Anne batın bölgem ağrıyor
O neresi kızım 
Karın bölgesi işte anne,ameliyat yerim ağrıyor biraz.
Kızım sen bizim evde profesör mü var sandın ? ! "
:)


*Zihnimdeki kötü kanı atamadım gitti.Kan dedim de aklıma geldi.son günlerde herkese kan sulandırıcı iğne veriyor doktorlar.Anlamadım ben bu işi.Beyin damarları tıkalı olan da,ayağı ağrıyan da,bağırsağında pıhtı olan da,kalbinden anjiyo olan da kan sulandırıcı iğne kullanıyor.Sanırsam ticari bir iş dönüşüyor.İnsanlar kobay olarak kullanılıyor.

*Bana kalsa evden dışarıya çıkmadan günlerce yatabilirim.Yatmak demişken,bu aralar ya çok uyuyorum y ada hiç uyuyamıyorum.düzen hepten bozulmuş durumda.Düzen bozulunca sinirler de hava da olmalı değil mi yok benim kiler hala havalanmadı.Göz yaşlarının fazla salgısı,dengeliyor sanırım sinirsel durumu.
İnsanların içine karışmayı hem çok istiyor hem de hiç istemiyorum.hiç bir şey bana sorulmasın,fikrim alınmasın istiyorum.Sadece izlemek istiyor,hiç bir şeyin içinde yer almak istemiyorum.Ameliyattan önce akbilimi boşaltmıştım ve özellikle doldurmadım ki iyileşme sürecinde kendimi dışarıya atma isteğim olmasın diye.Şimdi doktor diyor ki bin otobüse ama içimden gelmiyor akbili mi doldurmak.Kalsın bir süre daha böyle.
Çalışmak istiyorum,işe başlamak iyi gelecek biliyorum.Ama önümde bir kaç engelim var nisana kadar böyle devam...

*Hayal kurmaya korkuyorum.Birinin hayalleri içinde yer almaktan daha çok korkuyorum.Kimseye mutsuzluk olmak istemem...Neden böyle düşündüğümü sorgulamayın lütfen.

*Hani geçen gün dedim ya bir yazımda yaklaşık 10 yaş yaşlanmış gibi hissediyorum kendimi diye.Bugün baktım da saçlarım da beyazlamaya başlamış.Yani iş hissin ötesine geçerek gerçeklik kazanmış.!

*Baş ağrım sinirlenmez ve üzülmez isem bazen hiç olmuyor.Olsa da hafif geçiyor.İnşallah aksi durumlar yaşadığımda da hiç başımın ağrımadığını görebilirim.Malum insan bir yere kadar sinirlerine hakim olabiliyor.Yoksa insanlardaki acıma duygusuyla iyi davranılmayı hiç istemem.Şimdilik herkese,her şeye taviz veriyorum.Tek isteğim iyileşmek çünkü.

*Başım ve,batın bölgesindeki sancılar varla yok arası.Bu iyileşme belirtisi elbette ama saçlarım hiç olmadığı kadar yağlanıyor,hala boyun kısmımda küçük bir bölümde uyuşukluk devam ediyor ki bu en çok sinirimi bozan meselelerden biri.Saçımı boyayamıyorum henüz pek de ihtiyaç hissetmiyorum zaten siyah olan saçımı yine aynı renge boyuyordum ama saçlarımı uzun bir süre düzleştiremeyeceğim. Gerçi ona da gerek yok zaten düz çok şükür ve ben saç şekillendirmeyi hiç sevmem ama saç kurutma makinasını bile kullanamıyor olmak can sıkıcı oluyor.

*Dışarıya çıktığımda biri bana çarpmasın diye kafamı ve karnımı aynı anda kollamak alışkanlık istiyor.Çok kalabalık yerlere girmekten çekiniyorum bu yüzden.alışmam gereken bir diğer konuda araca bindiğimde kafamı araç camına ya da koltuğun arkasına yaslamamak.Henüz sadece bir kaç kez taksiye bindim 50 günde.Diğer araçları kullanmadım ama her evden çıktığımda evde kim kalıyor ise tembih tembih üzerine;"sakın kafanı dayama.!"Alışacağım inşallah...

*Olduğum ameliyat öyle bir şey ki iki taraflı acı ve yorgunluk verdi.aynı anda iki ameliyat.! Batın ve beyin...Eğer bir şeylerden şüpheleniyor iseniz,doktora gitmekte geç kalmayın.Hidrosefali hastalığı hakkında pek az doktorun bilgisi var ve içlerinden çok azı şant takabiliyor olsa da siz lütfen doğru doktoru bulduğunuzdan emin olmadan kendinizi teslim etmeyin.Ve en ufak şüpheyi göz ardı edip aman canım bir ilaç içerim de baş ağrım geçer demeyin.

*Gözümün yüzde yirmisini kaybetmiştim bu hastalık sebebiyle.Ve bu hastalıkla anladım ki görme problemleri üç şekilde inceleniyormuş.Göz bozukluğu;hepimizin bildiği gözlük kullanma hali.Görme alanı eksikliği;görme alanı testi ile yapılan gözün 360 derece çevresindeki cisimleri görebilmek ve görme;uzak-yakın her hangi bir şeyi görebilmenizle alakalı farkındalığınız. Benim görmem bir gözde azalmaya başlamıştı yani körlüğe gidiyor geç kalınırsa gözümü kaybediyordum.Bir göz doktoru ki hayatımı kurtardı.Gözdeki ödemi fark edip beyindeki hastalığımın bulunmasını sağladı.Allah ondan her daim razı olsun. Ve sevgili beyin cerrahı doktorum Tamer bey...Diğerleri gibi kaçmadı.Ben ne için buradayım ? dedi.Ve elini taşın altına koyarak sağlığıma kavuşmamı sağladı.

*Algı problemim geçecek diye gün hatta saat sayıyorum.Elbet geçecek çünkü ben bu şekilde yaşlanmak istemiyorum.Ama bu işi zamana bırakmak da,çabalayarak yani beyni yorarak çözmek de çok zor.Beklemeye devam...

Yazı uzar gider,okumaktan sıkılırsınız ama ben yazmaya devam ederim.en iyisi iyi geceler dileyim uyumaya çalışmak...Belki bu gece diğerlerinden farklı olur da uyuyabilirim.Hem 50 gün sonra kendi odama geçmiş olmanın verdiği huzur da bir başka.

12 Şubat 2014 Çarşamba

...Demir...



-Demir özledi seni.Sen özlemedin mi Demir'i.
*Önce bir tanışsaydık kendisiyle...
*Ama tanımadan da sevdim ben onu.Yıllar önce ana rahmine  bile düşmeden önce.

-O da sever seni bir görse.Gelsene bize...
...

Demir...Benim için ne demeksin sen bir bilsen...Annen demeksin,ben demeksin.Geçmişim demeksin...En güzel,en özel yıllarımızda birlikte kurduğumuz hayallerimiz demeksin...
Teyze anne yarısıdır ya hani, sen benim için annen kadar değerlisin.Zaman aşımına uğramış olsa da annenle ilişkimiz,bizi birbirimizden koparmayan bir iple bağlıyız.Bazen geriliyor ipimiz,bazen dar boğaza giriyoruz.Dost değiliz artık sıfatımız ama hala geçmişimizi unutmamışız.Onun için yaptığım bazı şeyleri bugün bana hatırlatacak kadar özlemiş beni.Ilımlı sohbetinden belli.
Sen benim için neler yaptın dedi.Bilmem hatırlamıyorum geçmiş zaman eklerini dedim.Ben seni geçmişime gizledim.Sahiden hatırlamadığım bir çok şeyi dün gibi anlattı,yaşattı bana.Hala eskimeyen bir şeyler var belli ki.Kökler hala canlı ama dallarımız kurumuş ne yazık ki.Canlanmak mümkün değil artık.Ama tüm bunlar iyileşir iyileşmez senin kokunu içime çekmeye engel değil.Keşkelerle geleceğim yanına ama iyi kilerde döneceğim inşallah.

Demir...Benim için özel bir isim...Bir değil bir çok defa hayatıma giren kişilikler olmuştur bu sıfatta.Her biri de birbirinden ayrı önem katmıştır bana.Ama şimdi bu başka.En küçük Demir,hayatımın en eski anılarını kokusunda saklıyor.Hep mutlu ol sen çocuk.Annenin güzelliğinden daha çok,babanın endamından daha kocaman mutluluk getirsin hayat sana.Her bir hücren ebeveynlerinin yaşayamadığı güzelliklerle sarıp sarmalansın inşallah.

Demir özle beni...Ben de çok özledim seni...

10 Şubat 2014 Pazartesi

Kontrol...

"Neden böylesin dedi
    Ne yaşadığımı bilemezdi.!"


...
Doktor teşhisini söylediğinde annem dumur olmuş bir halde o ne demek diye sorunca ben sana anlatırım deyip aklıma ilk gelen soruyu sordum doktora.Sonra başladı serüvenimiz.Eve geldik ama annemin o günkü hali bugün hala gülme sebebi.O günden bu güne 70.küsur gün geçti.47 si ameliyatlı günlerdi.Kendimi öyle çok sıktım ve öyle çok pozitif enerjiyle doldurdum ki ciğerlerimi ve tüm hücrelerimi...Hiç kimseye hiç bir şey belli etmeden kendimi bugünlere getirdim.Zaman zaman araştırdıklarımdan moralim bozuldu birilerine yansıttım.Bazen üzüntümü yakın arkadaşlarımla paylaşmak isteyip sustum.Ara sıra kendi derdimle insanları gereksiz yere üzdüm ve onların bir çok dert-tasasında yanında olamadım.Bu zaman diliminde eğer yazabilseydim her şeyi,kitap yazmak isterdim.Hem de çok isterdim.Birilerine umut olmak,en zor hastalıkları bile aşmaktaki en önemli şeyin moral olduğunu uzun uzun anlatmak ve belki de ameliyat öncesi ve sonrası dönemler için koçluk yapmak isterdim.Bunların hiç birini yapamıyorum ama inatla kendimden vazgeçmedim.Ameliyat sonrası yaşadığım görme problemleri nasıl canımı sıktı bilemezsiniz.Günden güne iyileşirken,her gün farklı bir belirtiyle uyuyup uyanışım zihnimi çok yordu.Bu yorgunluğu üzerimden atmanın bin bir türlü yolu var iken eli kolu bağlı halde yatmak ve tek amacı dinlenmek olan biri halindeydim.İyileşme fiziksel olarak hızla gerçekleşirken ruhumun eriyip yok olmaya başladığı tıp için önemli değildi.
Kendime öyle çok moral verdim ve öyle iyi günler geçirdim ki;artık iyileştim. Şantım bedenime bu kadar günde olması gerektiği kadar uyum sağlamış çok şükür.Bunu zaten biliyor yani hissediyordum.Ne belirti olunca ne oluyor da,ne zaman kaygılanmalı gibi soruların hepsini cevaplayabilecek konma geldim bu kadar zamandan sonra.Bir tıp öğrencisi gelse bu konuda kendisini sınava hazırlayabilirim rahatlıkla.

Bugün doktorumu yine şaşırtmayı başardım.Yaşadığım bir belirtiyi anlattığımda ameliyatın etkisi değil dedi ama ilk günlerde çok daha fazla vardı iyileştikçe geçiyor o da deyince bir şey daha öğrenmiş olmanın sevinci ile şaşkın bir şekilde gülümsedi.Öyle iyi öyle bilinçli bir doktorum var ki çok seviyorum kendisini.O bana verilmiş bir şans sanki..(Her ne kadar şansa inanmasam ve kaderi ellerimizle,beynimizle çağırdığımı düşünsem de.) Şehirler arası bile gidebilme imkanımın olduğunu söylediğinde yüzündeki rahatlık öyle ferahlattı ki içimi.Bahsettiğim sıkıntıma yaptığı yorum ise bir şeyleri çok ciddiye aldığıma dair tepkisiydi.Bazen kızıyorum ona Tamer'cim anlamadı beni diyorum ama bazen de Nasıl da buldum seni be adam,ne iyi geldin hayatıma demekten geri alamıyorum kendimi. Sezar'ın hakkı Sezar'a yani...
Kızsam da övsem de doktorum bir tane.Öyle çok araştırdım öyle çok üzüldüm ki onu bulana dek.O benim zorlukları kolaya çevirenim, askeri hastanede aldığı eğitimlerle bazen sinirlendirenim,sert yapısına tepki gösterip terslediğim.Bazen de aynı kendim gibi bir doktorum var dediğim.En zor ameliyatı bile ti ye alıyor gibi görünüp,riskleri azaltanım. Psikolojinin iyileşmede pek etkili olmadığına inansa ve olması gerekenlerin olduğunu savunsa da,bana moral vermek için bir çok şeyi basite indirgeyenim...
Bir başka doktorla bu dönem çok daha zordur eminim.Biz bu işi birlikte başardık.!
Ben bir başıma hissetsem de kendimi çok zaman,bu hissiyat sadece ruhumdaki çöküşün izlerinden ibaretti.Ailem huzur kokusuyla sarıp sarmaladı beni,dostlarım,arkadaşlarım,patronum,yüzünü hiç görmediğim çok sayıda insan zor günlerimi berrak bir su gibi akıttılar.Ve doktorum...Ve hastane...Her şey benim lehime işledi bu dönemde.Evet ruhsal olarak daha önce hiç yaşamadığım kadar yıpranmışlık hakim.Amma velakin hayatımdaki şansları göremeyecek kadar da kör değilim.
İliklerime kadar depoladığım pozitif enerji artık iyileşmeye başladığımdan olsa gerek tükenmeye başladı.Sosyal hayatımı geri kazandığımda kendi içimdeki savaştan da biraz uzaklaşacağımdan, daha hızlı toparlanacağım.
Bugün üzerimdeki hafifliği ve tam anlamıyla mutluluğu anlatacak kelime bulamıyorum.Kanseri yenen bir insan havasındayım.Bu hastalığı hep kanser hastasının ilik nakliyle iyileşmesine benzettim zaten.Bu empati gücüyle daha da kolaylaştı yaşadığım zor günler.
Ve nasıl ki bir ilik vücuda uyum sağlamama ihtimalini yenerek bir canı hayata bağlıyor yeniden,benim de şantım uyum sağlamış vücuduma.Tüm bu emeklerin boşa gidebilme ihtimalini ne kadar iyi bildiğimle alakalı aslında ruhsal sıkıntım biraz da.Allah'ım çok şükür sana.Kendi içimdeki güç ve hayatıma gök kuşağı oluşturan sevdiklerimle bu deneme yanılma yolunda başarı ile ilerledik."Bu kadar günde en fazla bu kadar alışırdı vücut,şanta." cümlesini duydum ya ben,odanın ortasında sevinç gösterileri yapmak istedim en çılgınca olanından...
Bilmiyorum bundan sonra baş ağrılarımı nasıl frenleyeceğim,ne kadar zaman da tamamen bitecekler ama elimden geldiği kadar kendimi sinirlendirmemeye özen gösterip,ruh halimi ayakta tutacağım.Bir ev ödevi gibi,kendine iyi bak öğüdü ile yaşamayı öğreneceğim.Aksi taktirde tüm emekler kolaylıkla çöpe gidebilecek kadar havada asılı olacak ömrümce.
Konuyu toparlayamıyor olmaktan dolayı sinir olsam da şuan kendime,anlatacak bir çok şeyi unuttuğum için canım sıkılsa da amma çok konuştun kızım ya deyip sizi daha fazla kendi derdimle sıkmadan son vermek isterim cümlelerime...
Ben artık özgür bir insanım."Sen neyi ne kadar yapman gerektiğini biliyorsun" diyen bir doktorun hastasıyım çünkü.Kritik süreç bir kaç ay daha devam edecekken,ben her şeyi geride bırakmış gibi yapmaya devam edeceğim. Ne zamanki kesilen saçlarım,uzun olan saçlarımın boyutuna erişir,ben o zaman tam anlamıyla iyileşeceğim...

8 Şubat 2014 Cumartesi

45.Gün...İyileşememenin İyileşmiş Hali

Bugün 45.gün...
Öyle zor,öyle kötü günler geçiriyorum ki ne kadar anlatsam hakkını veremem yaşadıklarımın...

...
bugün ilk defa taksiyle 5 dakika mesafede olan viaport avm ye gittim.Aslında ameliyattan sonraki 20 küsuruncu günlerde de gitmiştim ama çok zor bir gidişti dönüşü bir o kadar kötü.Bir dükkana girip işimi halledemeden geri gelmiştim.Bugün yanımda yine kardeşim annem ve halamla gittik.Biz kardeşimle oturup bir yerde çay içerken onlar işlerini hallettiler.Açık havada otururken insanları izledim dakikalarca.Yaklaşık 1 saat kaldım avmde ve gördüğüm herkese imrendim.Hayaller kurdum hiç sevmediğim halde.İnsanların ne kadar mutlu göründüklerini ve neyi ne kadar yapabildiklerini izledim.Acaba rahatça yürüyebildikleri için kendilerini şanslı hissediyorlar mıydı? bir diğeri kahkaha atarken başı ağrımadığı için,bir başkası yaptığı alışverişi rahatça taşıdığı için,öbürü kucağında çocuğunu taşıdığı için acaba ne kadar şanslı olduğunu biliyor muydu?.Yapamadım meğer ne çok şey varmış benim.Her halime şükrederken ben,ne kadar eksik olduğumu da fark ettim bir kez daha.En normale dönmüş halim bu kadardı işte.bundan sonra da ne kadar iyiye giderdi bilinmez.Her geçen gün toparlanırken ben,adaptasyon bozukluğumun bir türlü istediğim seviyeye gelmemesi canımı nasıl yakıyor bilemezsiniz.Eskiden yapıp da şimdi on kere düşünüp cesaret edemediğim bir çok şey nasıl üzüyor beni anlatmayayım hiç...Ben eski ben değilim.Düşüncelerim,hareketlerim,yaşantım...hiç bir şey eskisi gibi olamayacak sanırım.Ne kadar normale dönmüş olsam da hala eksiğim ben ve bu hep böyle devam edecek.Bazı konularda ruhumu hiç tamamlayamayacağımı biliyorum.Ama bu konuda cümle kurmaktan imtina ediyorum.Aklıma gelen onca problemli düşünceye gülümsüyorum sadece.Ben gülümsersem o pes edip çıkacak sanki aklımdan.

Bazı insanlar giyim kuşamları ile bazıları ise gülümsemesi ile renklendirir yaşamını.Elimden geldiğince gülümsemelerimi kaybetmemeye özen gösteririm yaşamam boyu.Bu sıralar elimdeki tek kazancım bu.
Ama henüz içten değil bu tebessümler...Yaşadığım zorlukları ve yaşayacağım sıkıntıları kaldırabilecek gücüm her daim vardı.Şimdilerde bu gücü toparlamaya çalışıyorum.Ve insanlara çok kızıyorum.Öyle saçma,öyle sıradan,öyle olmaz konularda kendilerini mutsuz ediyorlar ve karşılarındakine kızıyorlar ki yazık vallahi.Hayattaki en küçük mutluluklara bile muhtaç insanlar var iken elindekinin değerini bilmeyen insanlara acıyorum bolca.
........
Öyle güzel gülümsüyordu ki onu görünce içim açıldı her zamanki gibi.
İyi misin sen neden rengin beyazlamış dedi.
yoruldum,dinlenince geçer dedim.Yüzüme öyle bir bakışı vardı ki...Endişesini yüreğimde hissettim.Gidip yatacağım ve hiç bir şey olmamış gibi kalkacağım merak etme dedim. N'olur bir kaç hafta daha çıkma evden diye tembihledi.Halbuki bir kaç dakika önce,sık sık dışarı çık ki alış.Deneye deneye adapte olacaksın dış dünyaya demişti.endişesi onu nasihat vermeye itti.Bir çok kişiden aynı cümleleri duyuyor fakat bir tek ondan gelenin samimiyetine inanıyorum.
...
45 gündür yanımda ailemden biri olmadan bakkala bile gidememenin sıkıntısını bilmem ki nasıl ifade etsem...Her şeye rağmen direniyorum hayata.Yeniden kendimi sosyalleştirmek için büyük bir çaba içindeyim.Pazartesi günü kontrolümüz var.Sanırım artık otobüse binmem bile serbest olacak ama ben 5 dakikalık yolda bile sıkıntı yaşarken,bilmem ki,o çok sevdiğim,aşık olduğum Kadıköy'e nasıl gideceğim.Alışmalı,alışmalı ama nasıl bir bilsem...
+ muhtemelen pazartesi günü mr çekilecek.Ve ben artık korkmuyorum.Günler öncesinden uykumu kaçıran bu aletin içine girmekten artık korkmuyorum.O kadar korktuğum şey varken artık sıralamama onu almıyorum.
+ Ameliyattan sonra yaşadıklarımla inanın bana on yaş yaşlandım.Artık kendimi 40 lı yaşların başında hissediyorum.Hiç bir dünyevi sıkıntıya takılmıyorum.Lakin en ufak bir şeye üzülüp,sinirlendiğimde baş ağrısından duramamak da fena halde canımı sıkıyor.Bundan sonra hep böyle olacaksa,nasıl hayatsal sorunların beni etkilememesini sağlayacağım bilmiyorum.


7 Şubat 2014 Cuma

Hafifleten Özür

Bir pişmanlığımı dile getirmek isterken buluyorum,bugün kendimi...!
Yazdığım-çizdiğim,söylediğim-anlattığım her şey de emin adımlarla ilerlediğimden pek pişman olmuşluğum yoktur çok şükür.Özür dilemem gerektiğinde çekinmem kesinlikle.Lakin buna gerek kalmaması için çabam epey fazladır.Kimseyi kırmamak,kimseyi üzmemek ve en önemlisi kendi adıma doğru yaşayabilmek için emek harcarım.Öz saygı hepsinden önemlidir bana kalırsa.Ama ben bundan aylar hatta yıllar önce bir kaç satır yazı yazmış idim.Çok içime sinen çok mutlu olduğum bir günü anlatmaktı niyetim.O gün benim için öyle önemliydi ki.Ertesi gün yaşayacaklarım için doping mahiyetindeydi adeta.Kişiler daha bir özel,mekan daha bir güzel,yaşanan an daha bir anlamlı geldi o gün bana.Ve ardından bir yazı ile taçlandırdım o günü.anlatımım da yaptığım yanlışlar bir başkasını üzdü.Birini üzmekten dolayı ben de üzüldüm fakat bana anlatma fırsatı verilmedi o dönemde.Sen niye böyle yaptın demek yerine,o neden böyle yazdı denilmiş birilerine.
Her ne olursa olsun yazmış olduğum cümleleri tekrar dönüp okuduğumda hak verdim kendisine.Ben de onun yerinde olsam aynı hislerle dolup taşardım.Ve birileri o kalemin sahibini koruyor diye sinirlenir işleri çıkmaza sokardım...
Lakin öyle değil...! Beni tanısan,öyle olamayacağını,ne kadar yanlış düşündüğünü çoktan bilirdin.ama bilirim ki bu konu senin içine işlemiştir beni tanımadığın için.Sana ertesi gün yaşayacağım sıkıntıyı anlatamayacağım için o günün savunmasını,o gün neden o kadar havalarda uçtuğumu gösteren cümleler kurduğumu anlatamayacağım.Şimdi,yani aylar sonra belki sen unuttun ama ben içime oturan bu konuda senden özür dilemeliyim.Beni yanlış anladığın ve yanlış anlamana gerek hiç bir konu olmadığını sana anlatamadığım için.
Bir gün tanışır ve sohbet etme şansını yakalarsak ki bence olacak...O zaman sana kendimi çok rahat ifade edeceğim.O güne dek bil ki,ben kötü biri değilim.Kimsenin incinmesine yol açacak gönle de sahip değilim.
Dilerim bir gün beni tanımak istersin.Tüm sorularını bırakıp bana geldiğinde,sen de ben gibi hafifleyeceksin...

5 Şubat 2014 Çarşamba

"Yaz"

Oku emri gibi yaz denildi bana.Küçücük bir çocuktum yazmam için teşvik edilirdim.Kendimi kötü hissediyorum diye ona koştuğumda "yaz" demişti."Ne olursa olsun yaz.Yaz ki birikmesin içinde.Yaz ki akıp gitsin kaleminin mürekkebiyle."
Yemek gibi,içmek gibi,genel ihtiyaç oldu bana geçen zaman içinde.Yazmadan yaşadığımın anlamına varamaz,tadını çıkaramaz oldum.
Bugün yine bir arkadaşım "yaz"dedi."Yaz ki rahatla.Kimseye kendini anlatmak için uğraşma.Seni dinlemesini bekleme kimseden,bekleme ki üzülme.Üzüntü yasak sana bu dönemde.Üzülürsen geriler tedavin,emeklerin boşuna gitsin ister misin?"
Söz dinleyen bir kız çocuğu olarak,susuyor,kimseye bir şey anlatmıyor,sadece yazıyorum.Haa bir de arada kendimi tutamayıp ağlıyorum.Öyle çok ağlıyorum ki kendime üzülüyorum.Ama biliyorum yazdıkça çıkacak içimdeki zehirli kan,rahatlayacak ruhum,hafifleyecek zihnimdeki ağırlık.Bu yüzden ben gözyaşlarımı bile seviyorum şu sıra.Ama en çok yazmayı...Yazarken kendimi bulmayı.Ben tümüyle varlığımı,beni var eden tüm sebepleri seviyorum.Yok etmeye çalışan kirli duygulara ise hala kafayı takmamayı öğrenebilmiş değilim.İşte sırf bu yüzden bile küçük bir kız çocuğu siluetindeyim.Tek bildiğim yazmak.Yaşamanın başka yolunu keşfedemedim.

4 Şubat 2014 Salı

Hayatımın Satır Başları...

Rûya görmek istemiyorum diye yakarışım çok olmuştur benim.Gördüğüm rûyaların yorumladığım şekilde can bulması kâh sevindirir,kâh üzer...Bir ara bu konuya ayrıntısıyla değineceğim inşallah...Cesaret edebilirsem.!
...
Özledim...Öyle çok özledim ki,affetmeye hazırım seni.Ama sen yine beni suçlu bulacak,her zamanki gibi kendi egonu üstün tutacaksın.Egolarımız çarpışırken,olan yine sana olmuş gibi davranacaksın.Ama tarumar olan ben olacağım.Sen kaldığın yerden devam edeceksin...Ben bir boşluğa düşeceğim...Özledim seni ama sakın gelme.Hani hep duyarsın ya sesimi bu sefer sakın duyma.Gelme...Umarım iyisindir...Sakın beni merak etme...

...
Yazma yetisi verilmeseydi bana ne yapardım bilmiyorum inanın.Öyle zor durumdayım ki...Ben hiç bu kadar kendimi çıkmazda hissetmemiştim sanırım.Umutlarımı tüketmemek için çok fazla çaba harcıyorum.Yine de gün ve gün tükeniyorum.İnsanlar değişiyor,halleri-tavırları,yaklaşımları farklılık gösteriyor.Hayat 29 yıldır olduğundan bambaşka akıyor gözlerimin önünden.Öyle çok şeye üzülüyor,öyle çok şeye kafam takılıyor ki hepsinden kendimi izole etmek için çok çaba sarf ediyorum.Hala telefonla pek konuşmuyorum.Bir kaç günde bir bir kaç belirli kişi ile konuşuyor ardından hemen yatıp dinleniyorum.Yasak yok...Konuşabilirim...Ama kendimi telefonla konuşurken keyifli hissetmiyorum.Halbuki ben ne çok severdim hiç tanımadığım insanlarla bile iletişim kurmayı.Şimdilerde sadece çok sevdiklerimle bir arada olmak mutlu ediyor beni.40.güne girdim ama hala kendimi ameliyat öncesinde düşündüğüm gibi harika hissetmiyorum.40 günde bu kadar az toparlanmış olmak bana göre değil.Şükürler olsun ki,kendi işimi yapabilir,kimseye ihtiyacım olmadan yaşayacak duruma gelebildim bu kadar zamanda.Henüz tek başıma dışarıya çıkmadım ama yakın mesafede çıkabilirim sanırım bir kaç güne kadar.Aslına bakarsanız hayatımda ilk defa cesaretim de kırıldı benim.
en çok beni üzen meselelerden biri de bu aslında. Öz güvenimi yitirmekten hep korkmuşumdur.Hep ileriye gitmek,daha iyiye yol almayı hedeflemişimdir. Hedeflediğim çok şeyi de başardığımı bilirim.
Lakin şimdi,bu ameliyattan sonra martta başlarız dediğim işime nisan ayında başlamaya karar verdik patronumla birlikte.Bu sürecin uzaması dinlenmem bakımından iyi olmuşken,öz güvenimi toplamak açısından hiç iyi olmadı.En ihtiyacım olan şey dinlenmek olduğundan her zaman onu baz alıyorum am aklımın bir köşesinde de bir işe yaramak fikri duruyor.Tek başım ayaklarım üzerinde duramazsam ben.! Durmalıyım...tüm çabam bu yüzden...Yaşama amacım bu benim...

...
Hala iyi olamadım dediğimde;
Senin yerinde olsam şuan ağrıdan sızıdan bir köşeye kıvrılmış yatıyordum dedi.Ama dedim toparlanmalıyım.Normale dönmeliyim artık...".Senin beyninle oynandı.Beyin ameliyatı oldun sen.Beyninin içi açıldı farkında mısın?"dedi.Sustum...Çok şükür halime,dedim ya kimseye muhtaç olmadan daha iyi yaşayabiliyorum her geçen gün.Ama işte alışık değilim bu kadar uzun süre elden ayaktan düşmeye...Yemeğimi hazırlarken,kafamı iki elimin arasına alıp sancı çektiğimde halamın gözlerinden yaş gelecekti az daha.Neden benden istemiyorsun acıktığında diye kızdı.Anlatamam ki...Daha çok üzmek istemem kimseyi...Şu ara anlatamadığım öyle çok şey var ki...
...
Tam da kitap yazmanın vakti...
...
Kadıköy'e gitsem,en sevdiğim arkadaşlarımdan biri beni otobüsten iner inmez karşılasa,koluna girip bir kafeye otursam,birlikte çay yudumlayıp sohbet etsek,pek fazla oturmadan geri gelsem...Olacak elbet,olacak...Ama bunun özlemini duymak bile üzüyor işte.Anlatılmaz bu günler.Ne kadar anlatsam,anlaşılmaz.Haftanın 7 günü günün büyük bölümü çalışan biri olarak,şimdi kitap bile okuyamamak...anlatılmaz...Anlatılsa da anlaşılmaz...Yürümek,dışarıya çıkmak,tek başına kendi işini görebilmek kıstas değil iyileşmek adına.Çok daha fazlası var anlatılacak.Hislerim ne olacak? 

2 Şubat 2014 Pazar

Hayat'ım...

Öyle güzel "hayatım" dedi ki,bir an sanki onun tüm hayatı oluverdim...Öyle hissettim...Lakin ben onun hayatına hiç girebilmiş değildim(.) Peki,o benim hayatımın neresindeydi? Bunun cevabını ona hiç söylemedim...

Dertleşme

Kırk yılda bir kendimle dertleşmeyi bırakıp,bir başkasıyla konuşmak istedim.
Meğer ben her gece ne doğru yapıyor muşum...Bunu aldığım cevapla çok daha iyi anladım...

"Git kendinle dertleş.!"