25 Aralık 2015 Cuma

Sevgi Arsızı

Yaklaşık 1 aydır asansörlerimiz bozuk ve biz onuncu katta oturuyoruz. Hal böyle olunca sadece acil ihtiyaçlarımızın alışverişini yapıyoruz.  Ama devamlı evde de oturulmuyor haliyle. Hazır işler kötü gider,sezonumuz bitmiş durumda iken 3 aylık tatil vemişken bunu fırsata çevirip bol bol dışarı çıkmak istedim.
GEzmek,yapmak istediğim ne varsa yapabilmek planı kurdum. Öyle de oldu. Bir çok semt pazarını gezdim dolaştım.Ev oturmalarına gittim ve daha bir çok şey...
Ama asansörler bozukken evden dışarı çıkmak oldukça zordu. İnmek neyse de geri çıkmak pek kolay olmadı. Alışamadık bir türlü.Neyse her seferinde bir daha çıkmayız derken ertesi gün bir bahaneyle dışarı çıkıp on katlı bir binaya dışarıdan bakarken buldum:)
Hem yağlarımızı yakmış oluruz faydası da olur bu zorluğun bize diye avunmalardayız epeydir. Hafta sonu bir böbrek ağrısı geldi buldu beni. Malum yıllanmış bir böbrek hastasıyım ben. Ne yapmam gerektiğini bırakın neden bu hale geldiğimi de bilirim hep.3 gün ilaç içmeden kıvrandıktan sonra bir sabah dayanamadım devlet hastanelerinde randevu bulamayınca ve beynimdeki şantı bilmeyen doktorlara kendimi emanet edemeyince soluğu telefonda aldık. Yaşadıkça dualarımın en baş sıralarında gelen doktorum yine yetişti bana hızır gibi. İlacımı verdi. Verdi vermesine de uyku yapan bir madde olmamasına rağmen içinde,3 gündür kafamı kaldıramıyorum nedense. Evdekilerin yorumu; çok sancı çektin,dayandın,ondan şimdi bu kendini salmışlığın. Olabilir belki.

Ve konuyu şöyle bağlayalım,börek rahatsızlığını yaşamamın sebebi,vücudu çok yormuş olmammış. Sürekli merdiven çıkmak bedenimi zorlamış.!
...
Ben ne yaptım da seni hak ettim diye düşünüyorum günlerce.Bunu düşündüren tek sen değilsin elbette ama bir sen var hayatımda benden,her şeyden öte.

Dün...
İlaç içmiş sızmışım. İçtiğim ilaç da ağrısı kesici yani he yanlış anlamayın antibiyotik falan değil. O bile sızdırmış beni nasıl sabrettiysem günlerce,gecelerce,neyse...
Koltukda uzanıyorum üzerimde ince bir örtü. Sol böbrek benden ayrı sanki,ağrım hücrelerime dek sızmış.Can'ım geldi. Ayak ucuma oturdu. Elini dizlerime koydu.Yavaşça başını da dizlerime yasladı. Sevdi sevdi...Gözüm yarı açık yarı kapalı elimle dizlerimde duran,hayat kokan başını okşadım.Aldı elimi,yanağına götürdü.Sonra başladı öpmeye. Biraz uyuyayım,gözümü açamıyorum dediysem de bırakmadı,vazgeçmedi sevmelerden. Öyle bir hal aldı ki bu iş.suyu çıktı birazcık.:)
31 yaşında bir abla,15 yaşında bir erkek kardeş.Yani koca iki insan. Koca yı birakın da 'iki' insan.
Biz yaşıt oluveririz onunla. Ben küçülürüm oynaşırız,gıdıklarız birbirimizi,o büyür alır ablasının derdini tasasını.
Yapma oğlum dur öpme şimdi azıcık uyuyayım diye sayıyorum kendimce. Ne çare ! Hani bir kaç yaşında çocuklar annelerini uyutmazlar,hatta 2-3 çocuklu kadınlar hasta da olsalar,biri ayağından,biri kolundan çekerken anne üçüncünün de gönlünü yapmaya çalışır ya o misal işte.
Elimi bırakıyor kolumu seviyor. Kolu kurtarsam ayaktan yakalıyor. Çocuğum bugün değil. Valla bak enerjim yok,git başkasıyla oyna dediysem de kimse alamadı benim üstümden onu.
O uyku hali ve sancıyla öyle zorlandım ki kelimeler yetersiz gelir ama bir o kadar da mutlu olmadığımı söylersem çok ayıp etmiş olurum.
Tüm gün atolye dersi olduğu ve gelir gelmez uyumaya çekildiği halde dün benimle 12 ye kadar oturdu. Öpmelere doyamadı,eh biraz da işin ucu kaçtı. Canını yakacak şimdi bıraksana kızım şu çocuğu diye sesler duyuyorum etraftan bırakın ya iyiyiz diyorum gözler kapalı. Hani anneler kızar ya çocuklarına bir tek o misal,yapma çocuğum yarın gel acısını çıkaralım bugün nolur uyuyayım diye diye belki saatler geçti böyle.Kafamı kaçırsam yanağını getirdi dudaklarıma öpmek kaldı bana da.
Annem bi taraftan bağırıyor halam diğer taraftan. Kızın yüzü sapsarı dur be çocuğum azdınız iyice elinde kalacak kız şimdi dese de benim çocuk şımardı iyice. Allah'ım hani gençler uzaklaşır ya ailelerinden,sevdirmez kendini,konuşmaz bile ya hani.Ergenlik denilen bir şe var ya pek kimsenin anlam veremediği,herkesin yaşadığı ama kendinden sonra yaşayanı bir türlü anlayıp sabır gösteremediği. Şükür Allahım...Sana her gece onu öperken şükür,Her sabah onun odasının önünden geçerken şükür,her akşam üstü eve gelip kapıyı açtığında gözümün içine bakıp hatrımı sorduğunda şükür,İyi geceler deyip odasına çekildiğinde ona iyi uykular derken içimden,dışımdan,her zaman şükür...Şu hayatta yaaşdığım sayısız zorluğa bir tek o değil mükafatım...Çok güzel,çok özel, çok sevdiğim bir kaç kişi daha var yaşamımı anlamlı kılan. Fakat,lakin,amma velakin canım oğlum,kardeşim,herşeyim...Ben ne yaptım da senin böylesi sevgini hak ettim. Gözümün içine bakan bir koca bedenin içinde daha büyük,dev gibi bir ruhu bana her gün her an hissettiriyorsun. 
Gün geçmiyor ki bana daha da yakınlaşıyorsun. Allah'ım seni,ablanı,tüm ailemi, aklımdan,fikrimden,yaşamımdan gelip de geçmemiş tüm değerlerimi korusun. Ve kim ki bu yazıyı okur ise benim kadar şanslı bir aileye sahip olsun dilerim...
Ben şimdi gidip odasında film izleyen kardeşimin yanına uzanayım,elini yüzünü öperken şükre varayım.Bir iki sohbet te ederiz belki deymeyin keyfimize.
Zaten annemizin canı sıkkın,cenaze evinden geldi geleli evimizi bir hüzün kapladı. Pek yakın olmasak da vefaat eden akrabaya tanıyor olmanın verdiği his midir bizi bu denli ölümü iliklerimizde hissettiren bilinmez,bir sakin sohbet ele aldı ruhlarımızı. İyi insan olmanın kıymetini konuşuyoruz,iyiliğin önemini, kalp kırmamayı öğütlüyoruz birbirimize.
Ve anlayış gösterip annemizin üzüntüsüne,yardımcı olamasak da susuyoruz,sessizleşiyoruz bu gece.
İyi bir yaşam için kendi kalp kapılarınızı aralayın bu gece. Hadi başlayın sevginizi göstermeye en yakınınızdakine.


16 Aralık 2015 Çarşamba

Hangi Başlık Yakışır ki Yaşadıklarıma ?

Öyle şeyler yaşadım ki hangi birinden başlayayım. Mutluluklar,hastalıklar,güzel haberler,yıpratıcı olaylar... Hangi birine değineyim derken susmuşum epeydir.
Şimdilerde ise bir mücadelem var ki sormayın gitsin.
 Yaz aylarından beri takmıştım kafama ben neden bu kadar kiloluyum diye. Yemeden içmeden,irademe pek güzel de hakimken neden sürekli kilo alıyordum bulmam lazımdı. Ne doktorlara gidildi ,ne tahliller yapıldı bulunamadı.
Yıllık göz kontrolüm yapılacaktı. Belirli doktorlarım vardır benim,kahramanlarımdır onlar. Değişikliği sevmem yine onlara gitmem lazım her periyotta. Alışkanlıklarımdan vazgeçemem kolay kolay. Bu sefer halam öyle çok ısrar etti ki onun doktoruna gitmem için mecbur kaldım diyebilirim.
Muayene sonunda kullandığım 3 damlayı gösterdim doktora.  Birinin kortizinlu damla olduğunu öğrendim. O an yaşadığım şoku size anlatmam mümkün değil. son derece duygusuz yazıyorum bu yazıyı aslında. duygu katarsam içinden çıkamam.


Sadece 3 gün kullanmam gerekirmiş,kullanırken de yağsız,tuzssuz son derece sağlıklı beslenmem lazımmış. Ben tam tamına 2 yıldır aksatmadan kullanıyorum. Tüm derdim bir damladan ibaretmiş.
10 gündür kullanmıyorum. Her damla saati geldiğinde o çok kıymetli ! doktorum için aklımdan neler geçiyor tahmin edemezsiniz. Eğer ki bir gün bir yerde karşılaşayım söyleyecek 2 cümlem var kendisine. Allah inşallah bizi bir yerde buluşturacaktır.!

Şimdi kiraz saplarından kürler mi yapmıyorum,ada çayları mı demlemiyorum. Ne bulursam vücuttaki ödemi atmak için yapıyorum. Ne yapabilirsem...Ne kadar hızlı vücudumdan atabilirsem artık.

Maksat zayıflamak değil şu saatten sonra alınan 8 kilo kolay gitmez biliyorum. Hiç değilse vücuttaki kortizon ve buna bağlı ödemi gidereyim. Erittiği kemiklerim,zarar verdiği endokrin bezlerim,yerlerde sürünen kalsiyum ve d vitaminim... Tüm yazı ağlayarak geçirdiğim,yeni bir ameliyat olmak istemiyorum deyip mucize beklediğim ve sonunda ilaç tedavisine uygun bir yönlem ve doktor bulabildğim dönemlerin acısı pek kolay geçmez içimde.
İçimde bir çok şeyi eritip beni bitirmeye çalışırken dış yüzeyimi şişirdikçe şişiren kortizon değil suçlu olan,bana bunu reva gören doktorla benim derdim. Hiç gerek yokken ve zaten fazla kilosu olan bir insanken ve kilo almamam gerektiğini kendisi de bilir iken,en en başta da beyin hastalığımı bilen hatta kendisi teşhis etmiş iken,şantıma zarar vereceğini hiç düşünmeden,olsun varsın,alsın da gitsin deyip 1 yıl boyunca da sık sık kontrole gitmiş iken beni uyarmayan,bu damla yüzünden kilo alıyorsun,beynine de zararlı,kullanma artık! demeyen doktoruma selamlarımı gönderiyorum.
Son derece duygusuz yazdığım bu yazıyı da böyle noktalıyorum. İçimden geçenleri bir bir yazarsam ne bu yazı biter ne benim içimdeki öfke biter... saygılar bir yeri yaparken diğer yeri bozan sağlıkçılara. Sadece kendi alanının işini halledip hasta hayatını hiçe sayan hekimlere... 
Bilerek yaptığınız yanlışların gelip sizin de hayatınızın içinde bire bir yer alması dileğimle.

Saygılar tekrar...Çok saygılar onca yıl okuyup da aldığınız ama hakkını veremediğiniz o diploma hatrına saygılar ve sevgiler sayın hekimler...  Bazılarınızı başımın üstünde taşımak isterken ömrümce,bazılarınızı da ayağımın altıyla ezmek istiyorum an itibariyle. 
Sayılar,saygıyı hakettiğini düşünen tüm hekimlere.Umarım  dönüp bir bakarlar kendilerine,hak ediyor muyuz diye.



13 Aralık 2015 Pazar

İşte Geldim Burdayım... Ben bir Çilek Kızım...

Ben gelldiiimmm...

Nerelerdemiydim... Pek uzaklarda değildim aslında. Daha da yakınlaştım sadece.
Enerji topladım biraz. Mevsim değişti bu arada-hava soğudu,ben değiştim-büyüdüm.Hayatımdaki bir çok şeyi  hale yola koydum... Bu süreçte çok yoruldum... Çok şaşırdım... Pek çok da üzüldüm...Bildiklerim yeni öğrendiklerimle çarpıştı,bölündüm tekrar parçalarımı topladım büyüdüm...
Şimdi işte geldim burdayım...Ben bir küçük çilek kızım.Sizde ne var ne yok bakalım...? 
Sayfama uğrayacak her bir insanoğluna sevgiler saygılar :)


27 Kasım 2015 Cuma

Doğmadan Evvel

Bazen düşünüyorum da
yaşlanınca nasıl olurum ki... Simsiyah saçlardan,bem beyaz seyrekleşmiş ve incelmiş saçlara geçiş yaptığımda,yani hayat tüm yaşanmışlığını üzerime çarşaf gibi örttüğünde ve beni,gençliğimi çok geriler de bıraktığında,artık bambaşka bir insan olduğumda kimler olur ki yanımda.
Hâlâ aynı insanlara güvenebilir,gözlerinin içine baktığımda aynı yakınlığı bulabilir miyim. Sahi kaçı bundan yıllar sonra hala ve her halimle beni kabullenir ki.
Yaşlanıyoruz nihayetinde,gençlik yavaş adımlarla terk ediyor bedenimi. Lakin hiç bir duygum eskimedi.  İşte merak ediyor insan,yaşlılığı da bu denli güzel geçer mi.Bunun için çaba gösteren insanlar olur mu ki... Geçmişimsin/gençliğimsin diyebileceğimiz insanların yanıbaşında yaşlanmak ümidiyle.Huzurla,sağlıkla,mutlulukla... Bir kaç gün sonra doğacağım ama bu gece yazmak geldi içimden.Zira içimdeki kafese gözyaşlarıyla hapsettiğim kelebekler, bu gece can hıraç uçmak istemekte.
Allah ömür verir de sağ salim çıkarsam ayın 2 sine yine karalarım bir şeyler...Şimdilik benden size çok iyi geceler...


Müjdeleyici Rûyalar

Rûyalar görüyorum kabus oluyorlar... Güne uyanıyorum güneş kavuruyor bedenimi. Üşüyorum düşündükçe,buz tutuyor aklım... Ne yapmalı bilemiyorum...Ve bilir misiniz ki, ben hep bilmediklerimden korkarım...
...
Kendimi çaresiz hissettiğim ve hatta kapana kısılmış farzettiğim bir döngüdeyim. Kendi dünyamı yaşıyor,mutlu mesut büyüyüp gidiyor gibi görünebilirim.İşin özü öyle değil efendim... Eksenimde olan her şeyden etkileniyorum.Çünkü hala insanlığımdan bir parça taşıyorum.

Şükür ve dua ile yeni ve çok aydınlık günlere uyanmak dileğimle.

İyi geceler olsun ve ne olur güzel haberler getirsin yeni gün hepimize.Kimin ihtiyacı yok ki bir müjdeye...




16 Kasım 2015 Pazartesi

Renk Cümbüşü/Çocuk Gülüşü



Bilen bilir beni. Uzun yıllardır yardıma ihtiyacı olan çocuklar için köy okullarına bir takım yardımlar yaparım. Bazen arkadaşlarla para toplar büyük yardımlar yaparız. Her yıl eylül ayında ucuz,toptan bot satan,toptan çorap alabileceğimiz,çok ucuza hikaye kitabı verebilecek yerler arayışına girerim. Bu yıl birlikte 200 çorap,200 masal kitabı almıştık. bir de yanına bere örüyorum çocuklarım ısınsın diye. Terapi gibi geliyor bana. Pek anladığım da söylenemez örgüden ama bildiğim kadarı ile bir şeyler yapıyorum işte.
Hatta öyle abarttım ki durumu halamla beraber atolye kurduk evin içinde neredeyse. Sırf bereler için bir sponsorum bile var artık. Sen yeter ki ör ve gönder yünler benden dedi sağolsun.

İşlerimin mevsim gereği bitme noktasında olmasını da fırsat bilerek dur durak bilmeden üretiyoruz halamla beraber. Sonra okullardan fotoğraflar geliyor. Yaslanıp arkama izliyorum gülen gözleri... Öyle alıştım ki çocukların gülümseyen yüzlerine,hayatımın hep içinde olsunlar hep bir şekilde onlara dokunabileyim,elim,kolum uzansın üstlerini örtsün,eğitimlerine,hayatlarına dokunsun istiyorum.Ne mümkün... O kadar çoklar ki... Ben o kadar küçücüğüm ki...

Olduğu kadar... Uzandığım kadar,seslerini duyabildiğim kadar,yetişebildiğim kadar işte.

Aşağıda bir kaç örnek size. Ben bu günlerde bunlarla mutlu oluyorum yani. Çocukların fotoğrafını ise ifşa etmek istemedim nedense. Belki de siz de kendi güldürdüğünüz çocukların fotoğrafına bakmak istersiniz kimbilir... İsteğim bu mutluluğu tez vakitte yaşamanızdır.

Amma dayanamadım maraştaki çocuklarımın daha koliyi açmadan yüzlerinde beliren sevinci paylaşmak istedim. İçinden çıkan bereleri görünce demişler ki; bizim için mi yaptı yani,bize bu kadar değer verip kendi elleriyle mi örmüş şimdi. Kelimelerle Dans abla bizi çok mu seviyor öğretmenim.  Duygulanmamak mümkün mü şimdi?
 Bu renk cümbüşünün içinde kaybolmamak mümkün mü peki? 

bu yünleri de aldık ama hiç beğenmedik. cıks çocuğumuza giydirmezdik güzel olmadı hemen değiştirildi,işte aşağıdaki renkler alınıp bere haline getirildi.
 Bunlar da aynı kareye sığmayan ve hatta kargo sırasını bekleyen berelerimden bir kaçı.

Bu çocuklar Ağrıdan bize göz kırpıyor efendim. Doğu kökenli olmadığım halde bu çocuklar benim için çok ayrı.Ağrı dediniz mi kollarımı açar koşarım o çocukların okuma ve eğitime verdiği gayrete hayranım. Orada çok çocuğum var bana söz verdiği için sınavlardan iyi not almak adına gecelerce ders çalışan. bu görüntü ise geçen yıl kütüphane kurduğumuz bir köy okulu. 3 arkadaş elden geldiğinde bir şeyler yapmıştık Bu yıl abla biz bütün kitapları okuduk yok mu başka dediler. Yeni kitaplarına kavuşunca da işte böyle güzel bir hediye verdiler bana.


Karmaşık Günler

Öyle tuhaf günler ki... Kendi hayatımda her şey muntazam ilerlerken,huzurlu ve sakinken hayatı yolunda gitmeyen öyle çok insan var ki yakınımda. İnsanın elinden bir şey  gelmemesi sadece dua ederek bekliyor olması ne zor bir durum
Son bir aydır çaresizliği öyle derin hissediyorum ki. Bir faydam olsun istiyorum.Bir şey söyleyeyim iyi gelsin, bir şey yapayım iyi olsun,bir şey yapayım herşey düzeliversin...Olmuyor... sormaya korkar oldum son günlerde. Hem de öyle çok korkmak ki bu alacağım haberlere verecek cevabım hazır değilken elim nasıl telefona gidiyor bu cesaret nereden geliyor inanın bilmiyorum.

Kimsenin haberi yok belki benim yaşadığım durumdan ama kendi hayatımı yaşayamaz oldum nerede ise. Neye sevinsem hastane odasına gidiyor aklım gülen gözlerim ışığını kaybediyor,neye sevinç çığlığı atacak olsam kesiliyor sesim.Evet hayat devam ediyor tabi ki...Ama zor vakitler işte.
tüm bunların dışında son 3 gün öyle zor,öyle karışıktı ki.  Beni yazmaya sevk eden de son 3 günde yaşadıklarım ve duyduklarım oldu.
Cuma akşamı bir aşçı yakınımızın yemekhanede ayağına kaynar su döküldüğünü öğrendik. Üstelik suyun içinde yağ çöz varmış. İki ayak da kötü derecede yanmış. Tam buna alışmaya çalışırken, cumartesi günü annemlerin 33. evlilik yıl dönümleri idi. Her yıl küçük hediyeler alırdık. Bu yıl değişiklik olsun yemeğe gidelim dedim. Dedim demesine de burnumuzdan geldi tabiri caiz ise.
Yemeğe gitmeden hemen önce ne gerek var gitmeyelim,evde kutlayalım masrafa girme şimdi,zaten kalabalığız da gibi cümleler için ufak bir tartışma yaşadım. Ardından beni ikna edemeyen ailemle düştük yollara. Tam yemek yiyeceğimiz yere oturacakken bir telefon geldi. Büyük teyzem düşmüş,ayak bileğini kırmış. Ameliyata alınacakmış. Biz mi o yemeği yedik,yemek mi bizi yedi bilmiyorum yani.
Neyse yine de anın tadını çıkarabildik. Ertesi sabah erkenden kalkıp hastaneye gittik. Daha doğrusu biz gitmek istedik de 3 saatte ancak varabildik.biraz hastanede zman geçirip eve dönmek için farklı güzergazı tercih edince bir de kadıköyde oturp br çay içelim dedik. Ardından eve gelmek için 2 saate yakın bir zaman dilimini daha trafikte geçirdik. Ama iki gün sonunda ev halkının tamanında bir mutluluk,bir memnuniyet,bir teşekkür hakimdi yüzlerinde,gözlerinde.
Şükür bu günleri yaşatan rabbe. Şükür ailem için içimden geçeni yapabildiğim maddi,manevi içinde bulunduğum şu hale.
Ben tüm bu iyi/kötü durumları yaşarken ve ailemi mutlu etmek için kırk takla atarken inanın ne yedim ne içtim farkında değilim. İçimde bir acı var ki atamıyorum.Nefes alırken dualar çıkıyor dilimden.Gece rüyalarımda bir yerlere gidiyorum,sabah iyi haberler almak için telefona sarılıyorum.
Bu ara böyle. Her evde bir hasta,ilgilenmek için canı giden bir kelimelerle dans var şuracıkta.
Biliyorum ki hiç kimseye en ufak bir faydam yok. Buna rağmen dert ediniyorum kendime.
Ben de böyleyim işte.Elde değil...Sevdiklerimi üzgün görmeye dayanamam kendimi bildiğimden beri.Yapı meselesi. Yadırgarsınız belki. Önemli değil... Kimin ne düşündüğüyle ilgilenmeyeli çok zaman geçti.
Yani uzun lafın kısası ben iyiyim de sevdiklerim de iyi olsun nolurr...Ben tek başına bir işe yaramıyorum yoksa. Hayat bir kaç beden büyük geliyor şu sıra bana...

--------
Tüm bu anlattığım,anlatamadığım bir sürü şey içime öyle oturmuş ki, sağlığıma zarar da veriyor ara sıra. O konuya hiç girmek istemiyorum. Bir sonraki yazıda güzel şeylerden bahsedeceğimin sözünü veriyorum,Allah'ım sen utandırma :)

10 Kasım 2015 Salı

Pembesi Uçtu Tozu Kaldı

Tam da öyle günler işte. Pembesi uçtu,tozu kaldı günlerimin...

Yazmalıyım artık değil mi?

Öyle çok şey oldu ki bu süreçte.Birdim çoğaldım. Kendi kimliğimi bir kenara bıraktım da bir çok kişinin hayatına girdim,onların dertleri,sıkıntılarında kayboldum. 
İnanın bana ne yaşadığım ne hissettiğimi bilmiyorum şu sıra.
Kah bir hastane odasındayım,kah bir nişan töreninin ortasında.
Ruhum kayboldu sevdiklerim arasında.Önce sen diyor feyza.Önce kendini düşün. Tam anlamıyla yapamıyorum bunu. aklımı kendi hayatıma adayamıyorum şu ara.

Nolur allahım iyi olsun herkes... Mutluluk kuşları uçsun kalplerinde. Huzur hrkesle beraber olsun ki ben de rahat nefes alabileyim.

Öyle işte. Ben iyiyim demek yetmiyor bu günlerde. Kime baksam derdi,hastalığı var çünkü. 
İyiyim demeye utanır oldum anlayacağınız.
Dua edebiliyorum sadece.İlgi alaka bir yere kadar. Herkesin tepesi atıyor yaşadıklarına. Bir ben sakinim..Herkesi dinliyor anlıyor gibi yapıyorum. Bazen kimseye yetemediğimi fark edip köşeme çekiliyorum. Ya rabbim... Ferahlık ver tüm sevdiklerime. Ben iyiyim derken suçluluk duymadan nefes almama sebep ol. Elden bir şey gelmeyince hani,düşünüyor insan, ne kadar insanım diye.
Gel diyorlar eğlenmeye gidiyoruz. Nasıl gelirim ki... Herkesin derdi üzerime yapıpşmışken... Bahane değil bendeki,gülüyor olmalarımın birer bahanesi olabilir ancak. yoksa toz pembe değil kimsenin uyandığı gün... Bir ben saf,bir ben salak sanki... Herkese umut olmaya çalışırken kendi toz pembeliğimden utanır oldum şimdi.
Nolur iyi olsun herkes... Şifa bulsun...Huzur bulsun...Bir de kıymet bilsin lütfen... 

15 Ekim 2015 Perşembe

Aklımı İkiye Böldüm

/Aklımı ikiye böldüm, 2 eşit parçayı dağıttım arkadaşlarımın hanesine.kalan toz duman bana yeter de artar bile./

İki adam... İki arkadaş... birinin annesi,birinin babası...
Yani; en sevdiklerimin en sevdikleri...

En sevdiklerim en sevdikleriyle sınanıyor bu ara.
Birinin annesi,birinin babası hasta. İkisi de birbirinden ciddi hastalıklarda. 
Kelimelerle dans nasıl çok iyi olabilir bu durumda.
Amma velakin bomba gibi görünmek zorunda. Evrene öyle iyi enerji vermeli ki,arkadaşlarına huzur olsun,anne/babaları şifa bulsun. Kötü enerji çekmemek lazım ruhlarımıza.

Birine mesaj atarken diğerini arıyorum. Nasıl Sevinç Teyzem derken,babanın tahlilleri ne alemde diyorum. Diyorum demesine de bir adım sonrası yok zihnimde. Ters bir haber verseler ne diyeceğimi bilmiyorum. Tek bildiğim onların iyi olması için çabalıyorum şu zayıf halimle.
Yanlarında olmaya çalışıyorum aklımca. Ne mümkün !
Ben kimim neyim ki sıkıntılarına fayda edeyim,destek verebileyim. Ne işe yarıyorum ki.Belki de sadece kafa şişiriyorum.
Ama şunu bilmiyorlar ki,gerçekten ve gerçekten ben onları çok merak ediyorum. Aklım iki farklı hastanede iki farklı evin içinde.Elimden hiç bir şey gelmeyen en aciz halimle,şifa diliyorum Rabb'den. Tek yapabildiğim bu iken,biliyorum ki her şey pek güzel olacak ve biz bu zorlu süreci atlatacağız. Onlar bilmeyecekler benim de onlarla beraber bu sıkıntıları yaşadığımı,onlar adına kaygılanıp sadece dualara sığınmanın ezikliğini yaşadığımı. Yanlarına gidemediğim,gözlerinin içine bakıp,geçmiş olsun diye sarılamadığım için ne hissettiğimi bilmeyecekler. Hastalarının iyi haberlerini verecekler ve derin bir nefes almamı sağlayacaklar.Sıradan bir merakı giderdiklerini sanacaklar.
Varsın öyle olsun... Büyükler iyi olsun,adamlar mutlu... Kelimelerle dans onlar adına huzuru paylaşır ruhunda. Şükürlerine ortak olur dualarında. Varsın kimse bilmesin... Ne önemi var ki aslında. Hastalar şifa bulsun en kısa zamanda.


11 Ekim 2015 Pazar

Seçtiği Yolu Yaşar İnsan

Sizin gibi dertlerim yok benim. Bunu bir çok kez belirttim.Evet efendim siz ve ben farklıyız birbirimizden.
Geçen hafta 3 gün hastanede zaman geçirirken yazdım bu satırları.Şimdi yayınlamak kısmet oldu.
not: yazıya ilave etmeyi unutmuşum,hafta içi de beyin doktorumda kontrolüm var. Onun bana verdiği hissiyat bu yazıyı aşar.Belki daha sonra...Belki başka zaman yansır okuyucuya.
...

İnsan sevinemiyor artık şeker hastası olmadığına. Yani şöyle ki; uzun yıllardır şeker hastası iken bu yaz baya da yükselmişken şekerim öyle bir diyet yaptım ki zayıflamak için... Başkası olsa hiç yoktan 5 kilo verebilecekken bir sadece 1 kilo vermiştim geçen haftaki ölçümlerde.Hayır yani 2 gün aç kalsam zaten verirdi insan bir kiloyu neden böyle oluyordu. Endokrin/metebolizma doktorum araştırıyordu bu konuyu.Yaz boyu tatlı yemedim,ekmek ve karbonhidratı neredeyse sıfıra indirdim yine de olmadı.Geçen hafta gittiğimde dedim ki biliyormusunuz benim yaz boyu yüksek olan şekerim şimdi de olması gerekenden daha düşük.Bayılacak gibi oldum bir kaç kere,zor toparladım kendimi,bilmeniz gerekir diye düşündüm. D vitamini yetersizliğine bağlı parathormon hastası olduğumdan mütevellit bir çok değerime bakılması gerekiyordu. Yine rahatsızlığım nüksetmiş,bir çok belirti baş göstermişti.Üstelik saçlarım da aşırının aşırısı bir şekilde dökülmeye başlamıştı. Öyle ki 1 hafta kadar önce taradığım saçlarımdan dökülen telleri görünce korkuyla gözlerim doldu ve bakamadım banyodaki aynaya. Kel kaldım sandım,kökünden çıktı sanki hepsi.Hemen gidip biotinli şampuan aldım.Ve gider gitmez bunu doktoruma anlattım.
6 tüp kan verdim.Günlerce de sonucu bekledim. D vitamini değerim düşündüğüm gibi düşmüş idi. Parathormon değeri yüksekti ama bir öncekine göre daha düşüktü bu iyiye işaretti.Kalsiyum ve protein değerimde normal değerlere yaklaşmıştı.Damlamın ölçüsü,kullanım şekli değişti.Saç için biotin tahlili vermiştim,düşündüğüm gibi geldi. "Biotin eksikliği".Onun için de ilaca başladık.
Ve tüm bu hastalıklarla uğraşırken,stres yapar bir yandan kendimi rahatlatmaya çalışırken aklımdan hiç çıkmayan bir şey " d vitamini eksikliğini uzun süre yaşamak,kanser riskini arttırır !" Bilir misiniz bunu bilmek insana ne büyük bir yüktür. Ve hiç kimseye söylememek... Zaten adetimdir benim her bi haltı kendi içimde yaşamaya gayret göstermek...
6 tüp kanın sonucu geldiğinde doktor kapısının önünde incelerken fark ettim ki trombosit miktarına da bakılmış.Yani doktorum da benim gibi riskten korkmuş ve değerlerimi bilmek istemiş. Şükür ki her şey stabilmiş.
Şeker konusuna geri dönersek,artık düşüyor olmasından dolayı ilacımı düşürmem gerektiğini sabahları yarım içmemin daha uygun olacağını bir süre sonra da belki bırakabileceğimi söyledi. Buna neden sevinmedim ?
Çünkü şeker ilacını bırakmak demek iştahın artması,kilo almak demek. İyileşiyor muyum daha mı kötüye gitti durum kararını veremedim...Çok dikkatli olmalısın dedi doktorum... Kendine dikkat et.
Tüm hastalıklarım için önerilerde bulundu. Şöyle olursa şöyle yap.Böyle olursa şu kadar ilaç al.
...

Yani demem o ki benim korkularımın,kaygılarımın yanında sizin yaşadıklarınızın nasıl önemi olabilir ki.
Doğdum doğalı ölümün kokusu burnumun ucunda iken ve buna rağmen pozitifliği kendime ilke edinmiş iken ne bozabilir bu kendime ördüğüm kalkanımı. Kim ve ne için ben kendimi kötü hisseder ya da gerçekten mutlu olabilirim. Ben sadece sağlığıma entegre bir hayat sürebilirim. Tek istediğim onun yolunda gitmesi ve hücrelerimin bana kötü haber vermemesidir. Ki bu bile mümkün değil bilirim.Gün geçmez ki yeni bir hastalığın araştırması içine düşer,vücudumdan nasıl def ederim onun yollarını ararım...Şükür bulurum da.İmkansız denen her ne varsa onu yaşar işte kazandım derim kendime.Kimse duymaz zafer çığlıklarımı,kimse bilmez mutluluk ya da bıtkınlık gözyaşlarımı.
Bilseler ne olacak ki sanki. Ne benim kadar üzülürler/üzülseler ne olur ki.Ne de benim gibi sevinebilirler. Benim yaşadığım hayatın kopyasını yaşayabilen olamaz. Tut ki aynı acılarla sınandı bir başkası aynı başarı ile altından kalkamaz.Bu sebepledir ki dünyevi zevklerim yok benim. O kıyafet güzelmiş,bu kozmetik benim olsunmuş,şuraya gidip şu yensinmiş,bu neden böyle olmuş,şu neden öyle olmuş...Benim umurumun sınırları sizinkinden farklı.Kim ne derse desin benim bir gördüklerim bir de hissettiklerim var bu hayatta.Elbette hep iyi şeyler görmek ister insanoğlu ama ben sadece iyi şeyler hissetmek,umut etmekle yetinirim. Hayat bana bu kadarını vermiş. Ben sana acı vereceğim sen içinden mutluluk çıkarabilirsen kıymetini bil demiş. Hayat size gülümserken bana sadece gözkırpmış...Peşinden koşmuşum...Yakaladığımın tadına bakmış,damağıma değil zihnime kazımışım. Kaçırdıklarım için eskiden üzülürken şimdi sadece iyinin,güzelliklerin,pozitif olanın,sağlığın peşindeymişim.Bir masalsa hayat,ben hep kötü senaryo duymuş iyiye yormuşum...
Belki çok aptalmışım,belki de aklın sınırlarını zorluyormuşum. Bildiğim tek şey var ki,ben bu yaşıma çok zor geldim. Çok kez buraya kadarmış diye duyduğum,tam o esnada yeniden doğduğum bir hayatın sınırlarını bırakın da istediğim gibi çizeyim. Pozitifim diye yargılamayın beni...Salak sanmayın herkesin iyi yanını gördüğüm ve olumsuzluklara rağmen tebessüm edebildiğim için. Ben bana iyi gelmezsem kimseden fayda yok bilirim. Kimsenin koluna girerek yürüyemez insan,ya iki ayağının üzerine basmalı ya da onu yürüten ne ise o uzvunun farkına varmalı.
Hayat bir farkındalık. Bu yolda ya yürümeyi seçip farkında olacaksın aldığın nefesin. Kıymetini bilecek,kimsenin,hiç bir şeyin seni olumsuz etkilemesine izin vermeyeceksin.Ya da herkesin,her şeyin seni etkilemesine izin vereceksin. Ama unutma ki sen bu yaşa gelene dek geçtiğin sınavlarda yalnız idin. Allah'ın karşısında tüm günahlarına rağmen sınav olup affedildin.Kah sağlığın bağışlandı,Kah başka beklentilerin yaşamına katıldı. Farkına var,yaşam amacın ne ise kıymetini bil. Ya da git kendine hemen bir yaşam amacı belirle. Allah'ın sana verdiği bu canı,günün ağırlığında ezip geçme.
Yoğur onu ellerinle.Sen istersen olur bence.Oluyor...İnan önce...Kendine ve hayata...Başka ihtiyacın olan bir şey yok aslında. Sen ve Allah yeter kalbine...