28 Şubat 2014 Cuma

Eğitilmemiş Eğitimci





Şiddete hayır demek için, kendi başına gelmesini bekleme !

Öğlen saat 12 idi.Annem çocukların okuldan geldiğini görmüş.Daha yarım saat varken bir çok çocuğun eve dönüyor olmasına meraklandı.Tam okula doğru gidecektik ki o sırada kardeşim zili çaldı.Gel dedik anlat bakalım neden erkencisiniz bugün.
Efendim meğer bizim çocuklar sabah 8.30 dan beri ders yapmamış sınıflarında öğretmensiz halde oturmuşlar.Okulun alt katı polisler tarafından kapatılmış.Her katta öğrenciler aşağıya inmesin diye nöbetçi öğretmenler görevlendirilmiş.Tüm bunların sebebi ise,müdür yardımcısının 7. sınıfa giden bir kız öğrenciye tokat atması ve öğrencinin bunu velisine söylediğinde veli(anne-baba) okula gelip sen benim çocuğumu nasıl döversin deyince müdür yardımcımız çıkışıyor veliye ve veli çocuğunun haksızlığını savunmak adına yardımcı müdüre saldırıyor kendince hakkını savunuyor çocuğunun.Burnu kırılıyor müdür yardımcısının.Şikayetçi oluyor dayak attığı öğrencinin ailesinden darp aldığı sebebi ile.Polisler geliyor okula ve ayırıyor tarafları.Arbede,tartışma vs vs.Tüm bunlar olur iken ortamın gerilmesindeki en önemli sebep ise diğer öğretmenlerden bir kısmının müdür yardımcısını korumak adına araya girmesinden sebep aslında.O öğretmenler ki gencecik bir kıza tokat atılırken görmezden gelen,elinize sağlık müdürüm diyen,kendi meslektaşlarına bir darbe gelince okulu da karakolu da birbirine katıp davalık oldular...İşin başında şiddete karşı gelinse idi bu duruma gelinir miydi ki.! Ardından polisler ile girilen bir takım farklı tartışmalar ve öğretmenlerden bazılarının okuldan istifasına kadar uzanıyor bu olay...Sapla saman karışıyor birbirine.Ana habere konu oluyor bizim çocuklar...Ama maalesef haberin konusu aldıkları eğitimin kalitesi değil de okulda çıkan bu arbede.
Halbu ki öyle güzel öyle kaliteli bir okul ki bahsedilen.Örnek gösteriliyor çevre ilçelerde.Binlerce öğrenci,belki yüzü aşkın öğretmen ile eğitim veriliyor hem de özel okul kalitesinde.Lakin çürük elmalar bozuyor tüm sistemi ve kalite düzeyini.Gel de şimdi aklın kalmasın her gün o saatlerde.Gel de otur sıcacık evinde,kardeşin okulda eğitim alıyor diye dingince.
Hey Allah'ım...Ben bir tek kendi kardeşimin psikolojisini düşünüp tüm gün kahretmişken kendimi,bir eğitimci nasıl olur da tüm okuldaki öğrencileri düşünmeden kaldırır elini.Yarın gitmem okula diyen bir tek benim kardeşim değil elbet...İnşallah ilerleyen günlerde başka veliler basmaz eğitim hanemizi...!

*tv kanalında çıkan haberde okulun açıkça lanse edilmesi hiç hoş bir yayıncılık hali değil idi.Neyin reklamı,neyin haberi...Sapla samanı ayırabilen,habere,kendi değerinin dışında anlam yüklemeyen bir medyadan haberdar olabilmek dileğiyle...



26 Şubat 2014 Çarşamba

Doktorum ve Ben.../Ağzı olan Konuşuyor

Ne zaman ki aklıma bir şeyler taksam,neden böyle oluyor diye üzülmeye başlasam içimden bir ses duyuyorum;ben yaşıyorum(!)Her şeye rağmen yaşıyorum...
Birden hayata bakış açım değişiyor.düşüncelerim değişiyor.Sakinleşiyorum,dinginleşiyorum,huzur buluyorum.
...
Yaşadığı için mutlu olmak ne demek bilemeyebilirsiniz.Ben de bilmezdim...Son zamanlarda öğrendim.Dün de bunu teyid ettim..
doktoruma yaşadığım bir sıkıntıyı anlattım dün.Bilginiz olsun dedim.
-Bu önemli bir şey değil,ama hep böyle devam edebilir dedi.
*Önemli olmadığını tahmin ettim ama bilmeniz gerekebilir diye düşündüm dedim.
-Eğer önemli olsa idi,çok önemli olurdu.Hayatını riske atardı ki pek kolay üzeri örtülüp kapanacak bir konu olmazdı yaşadığın şikayet dedi.
*Ben bunları biliyorum ama kimseye anlatmıyorum.Onlar bilmesin olabilecekleri dedim.

Anneme baktı;sustu.Yaşadığın şeyi sorundan sayma.Şükret ki yaşıyorsun dedi.

Ve sağlıklı yaşıyorum,biliyorum dedim.Bir şeyler ters gitse idi ne kadar gidebilirdi biliyorum.Bu yüzden aldığım her nefese şükrediyor,yaşadığım her güne teşekkür ediyorum.Ben sadece başkalarına yardımım dokunsun diye,yaşadığım belirtileri söylüyorum.Yoksa öyleyken böyle olmanın ne demek olduğunu zihnime kazıdım.Her sorunumun içinden,bugünlere varabilmenin sevinciyle kalkıyorum.
O sert bakışlı,askeri eğitimli adam,gülümsedi.Daha çok yeni dedi.Çok daha iyi olacak.alt tarafı 2 ayı devirdin.Daha uzun bir yol var yürüyeceğin...
Ben yürümeyi severim dedim...Ayaklarımın kıymetini de iyi bilirim...

............
Ben şansa inanmam.Doktorum bana verilmiş bir armağan... tıpkı ben gibi hayata bakışı.Yarı ciddi yarı resmi bir o kadar da cesaretli.İş zora gelince şakaya vurup içinden çıkabilecek kadar da dirayetli.bugüne dek çok doktor gördüm,konuştum,iletişimde oldum.Hiç biri o adam gibi değildi.Çünkü hiç bir hastalığım bu kadar nem teşkil etmemişti.Bazıları yargıladı beni.Evine en yakın hastaneye gidiyorsun,büyük hastanelere de gitsen keşke.Hemen herkese güvenme dediler.Öyle çok hastane gezdim,doktorla konuştum ki bilmediler.Bana şifa olacak doktorumu,evime  en yakın özel hastanede bulmam şans değildi.Bana verilmiş bir armağan idi.
Öyle çok istedim ki iyileşmeyi.Ama moral bozmadan,tüm gerçekleri benimle paylaşarak ve çok değil tam donanımlı bir doktordu gecelerce Allah'a yalvararak istediğim.O hastane senin bu hastane benim günde 3 ilçe dolaştığımı bilirim.
30 gün boyunca çok stresli idik ailece.Ameliyata karar verdiğimizde annem dedi ki sen istiyor musun bu ameliyatı ve içine siniyor mu hastane.?
Ameliyatı istemiyorum anne.Çok zor sonrası,nasıl kaldırırım ben onca sıkıntıyı ama başka çare olmadığını da biliyorum.Kabul ediyorum.Bu ameliyatı bu hastanede olacağım.Kendimi başka doktora emanet etmek istemiyorum dedim.Annem gözleri dolarak dinledi beni.Ben bir karar verdim şimdi beni iyi dinleyin diye söze girdim.
Ameliyata girerken kimse tek bir damla göz yaşı dökmeyecek !.Asla ve kata böyle bir şey olmayacak.Çünkü ben gideceğim ve iyileşip döneceğim.Bir buçuk saat sürecekmiş ya hani ameliyatım,benim işimde terslikler çok olur.O zaman dilimi biraz uzar sakın korkmayın,merak etmeyin.Bir de bu işin altından kalkmanın en kolay yolu işi şakaya vurmak.Kendimi ancak böyle iyi hissedeceğim.Valize koyduğum fotoğraf makinası ile ameliyat öncesi ve sonrası her halimi çekin.Bir daha böyle zor bir hastalık gelmez başa inşallah,anı kalsın hepimize.Önce tepki gösterdiler sonra kabul ettiler.Her anımın fotoğrafını çekmişler.Çok güzel ve eğlenceli bir ameliyat sonrası dönem geçirdim.Ziyaretçilerimize ikram edeceğimiz çilekli lokumlarımız bile hazırdı hastanede ama ziyaretçi yasağımızdan dolayı kısmet olmadı pek kimseye. Ben tüm her şeyi böyle eğlenceye dökerek yaşamaya çalışırken,kendimden çok ailemin psikolojisini önemserken,ameliyattan bir gün önce  bir mesaj aldım fikrini çok önemsediğim,benim için çocukluğumdan bu yana çok değerli olan bir insandan.Kendisi İstanbul'un çok eski ve çok ünlü bir fizik tedavi merkezinin sahibi.Ameliyat olacağımı duymuş.Tepkili bir mesaj yazdı.Sen nasıl bana söylemezsin,nasıl benden bilgi almazsın.Böyle bir konuya neden hemen tamam dersin diye veryansın etti.Önce sabırla anlattım ona 1 aylık geçirdiğim araştırma sürecini.Neden hemen ameliyat diyorsun,en yakınındaki doktora gidilir mi hiç gibi bir çok cümle kurdu ki en son söylediği cümle tüm moralimi bozmaya yetti.O gece öyle çok ağladım ki...Ertesi sabah beyin ameliyatına girecektim ve ben hiç birşey yok muş gibiydim.Çok ama çok iyiydim.Moralim yüzün üzerinden bir milyon değerinde idi.Ama o gece sabaha kadar gözyaşı döktüm.Bir ara annem gelip istersen vazgeçebilirsin dedi.Yoksa emin değil misin sen doktorundan,güvenin mi sarsıldı duyduklarından diye bir soru sordu.Hayır dedim güveniyorum ben ona.Onu öyle çok aradım ve araştırdım ki bu ameliyatı o yapmalı.Ben o ameliyatı olacağım.Aksi taktirde hayatımı riske atmış olacağım ki,bedenim kaybedecek zamanım yok.
Sonra annemle konuşa konuşa sakinleştim.Ameliyata sakin kafayla,içim rahat bir şekilde girdim.Ama o gece yaşadıklarımı bir tek ben bilirim.
Şimdi herkes nasıl herhangi bir etki kalmadan bu işden kurtulduğuma şaşırıyor.Ya hu şans değil ki insanın yaşadıkları.Biraz araştırmak,biraz Allah'a teslim olmak,biraz da gerçekten iyileşmeyi isteyip dünyadaki herkese kendini kapatmakla oluyor bu iş.Pozitif enerjinin hayatımda her zaman yeri var idi.Ama şimdi tamamında yer edindi.
Çok şükür Rabbim...Çok iyiyim...Herkese kulağımı tıkadım...İyi olan her şeye gönlümü açtım...Ben ömrümü iyileşmeye adadım....bu yolda yıpranmayı da göze aldım.Yeter ki güzel günler yakınlaşsın...



25 Şubat 2014 Salı

Güzel Haberler Cepte

Bugün 62.günün gecesi...
60.günde kontrolümüz vardı.Bugün gitmek kısmet oldu.Tomografi çekildi,muayene yapıldı.Beklediğim sonucu kulaklarımla duymak elbetteki mutlu etti.Olması gerekenden daha hızlı iyileşiyor olmaktı bana yakışan.Kendimi ona hazırlamıştım.Her şey çok hızlı ve güzel gelişmeliydi.Aksiliğe yer yoktu zihnimde.
Öyle de oldu.Her şey başkalarında olandan daha hızlı,daha güzel ilerliyor.Önce iyileşmeleri konuştuk,sonra aklımdaki soruları fırlattım ortalığa.Alacağım cevapları da tahmin ediyordum ama yine de sormak adetten işte.
Sonuç olarak ben ve beynim pek iyiyiz.Güzel sonuçlarla ayrıldık doktorumuzun odasından ama benim içim buruk.Aklımda sorular...Kalbimde tereddütler...Biliyorum fazla pimpirikli,evhamlı,detaycı ne derseniz deyin işte öyle biriyim.Ondan bu halim.

Ve şunu öğrendim bugün;beyin ameliyatının 62.gününde olmak,diğer ameliyatların 2.-3. gününde olmak gibi bir şey imiş.Ben Beyin ameliyatı olmak hiç birine benzemiyor diyordum da hadi canım sen onu yaşadın onu biliyorsun diyorlardı bana.Öncesinde olduğum 5 ameliyatı unutarak...Bugün doktorum da aynı vurguyu yaptı.Diğerleriyle karıştırma,uzun sürecek vücudun ve ruhun toparlanması diye not düştü..Zamanım var,gücüm de var istediği kadar uzayabilir dedim,güldü...İçim öyle mi söylüyordu,bunu kimse bilmedi.Bilmeyecek...

Ve konuşmanın en can alıcı noktası;
-sakın kendini üzmeyeceksin.Stresten ve seni üzebilme ihtimali olan her şeyden uzak duracaksın.Stres yasak...!
*Ee o zaman ben yaşamayayım...
-İyi yaşa...Mutlu yaşa...Dert etmeden yaşa...Kendine iyi bakarak yaşa...Dünyanın önce senden ibaret olduğunu bilerek yaşa...

Ama olmuyor ki...Olamıyor...Can çıkıyor da huy çıkmıyor...

Kalbi günlerdir benimle atan herkesle bu iyileşme haberini paylaşmak istedim.

Mimoza Sürgünü / Bir Demet Nergis Al Kendine/



"Bir demet nergis al kendine. Ne olur böyle yapma. Kendine kıyma.

Biliyorum senin için yanıyor. Onlarla aynı dili konuşmadığını zannettiğin bir kalabalığın ortasında, âcizliğinden muztarib, gittikçe içine kapanıyorsun. Her şeyden uzaklaşıyorsun.

"Tamam. Yorgunsun. Allah şahit, bilenler şahit, çok yorgunsun. Yaşanmakta olan bütün acılar gibi yaşanmış ve yaşanacak olan bütün acıların da kalbinin üzerine çöreklendiğini zannetmekten yorgunsun. Böyle bir yükü bu kalp taşımaz, biliyorsun. Ben de biliyorum. Ama, kaldır bu acıları benim kalbimin üzerinden Rabbim, diye bir dua da etmiyorsun. “Saf ahenge biçilen bunca bedelin çok fazla olduğunu” düşünmene ramak kalmış. “Giriş biletini üstün saygıyla iade etmek” noktasında tereddütlü, İvan gibi, bütün sorumluluğu kendi üzerine alıyorsun.

Burası dünya. Cennet değil, unutma. Çekilme kabuğuna. Adım at. Denize at. Hâlik’ın var senin. Haddini aşma. Zıddına inkılâb etmekten kork. Baba Karamazov’luğu bütün insanlara mâl etme. Unutma, Alyoşa da insan, İvan’ın düştüğü yerden kalkan Mitya da.
...

Sonra hatırla. Yıllar önce hani, yine böyle bir kuyuya düşmüştün de sen. İnsanlara güvenini kaybetmiş, birinde hepsini mahkûm etmiş. 

Bir bebek arabasını ite ite bir köprüden geçiyordun. Birden arabanın ön sağ tekerleği yerinden çıkıp tıngır mıngır yuvarlanmıştı da köprünün korkuluklarına dizilmiş şamatalı gençlerden biri yerinden fırlamıştı. Tekerleği kapmış, bebek arabasının önünde diz çökerek yerine takmıştı. O zaman insanların birinde tümünü affetmiş değil miydin?
...
Bir demet nergis al kendine. Ne olur böyle yapma. Kendine kıyma.. "

Nazan Bekiroğlu'nun kitaplarını okumamıştım daha önce.Bugün,kitaplığımda uzun zaman önce yerini almış Mimoza Sürgünü isimli kitabı elime aldım.Kısa kısa denemelerden oluşması hoşuma gitti ve okumaya başladım.Hem adapte olmakta zorluk çekmeyecektim hem de  kitap okumuş olacaktım.Fakat olmasını istediğimin çok daha üstünde şeyler oldu.bu kitap beni benden mi aldı desem,beni bana mı verdi desem bilemiyorum.Sanki bana hediye edilmiş gibi.Sanki benim için yazılmış gibi.
Kitap okurken satırların altını çizmeyi,içine not yazmayı hiç sevmem lakin bu kitabın her bir satırını çizmek istedim.Eminim bu kitap,çok kişinin ruhuna dokunmuştur,dokunacaktır.Benimle aynı hisleri yaşayan çok sayıda okur olacaktır.Yazar nasıl bir iç güdüyle kaleme almış bilmiyorum ama bazı kitaplar vardır nokta atışıdır.Öyle bir zamanda okursunuz ki,sanki sizin için o durumdan kurtulmanız için yazılmıştır.Okursunuz,kendinizi bulursunuz ve ayağa kalkarsınız.İşte bu kitap da öyle...Nazan Hanım'ın,kalemine,gönlüne sağlık demekten alıkoyamaz halde buldum bu gece kendimi.

Keşke kendisini tanıma imkanım da olsaydı diye iç geçirmedim değil hani...

21 Şubat 2014 Cuma

Hayali Prens



Tek bir hayaldi zihnimde yer eden...Ufacık bir hayal...Olmayacağı inancı kalbime yerleşmiş halde yine de kurmaya engel olamadığım bir hayal...Gel gör ki;olmadı...Olamadı...Kısmet değildik biz...Birbirimizin evrenine girebilecek kadar kuvvetli ihtimaller değildik.Ne sen beni ben kadar sahiplenebildin, ne ben seni senin kadar sevebildim.Sevmenin ölçütünü aramadık hiç.Sorgulamadık yaşadıklarımızı.Belki sorgulasaydık doğruya daha kolay ulaşırdık.! Hangimiz doğruyduk...Biz birbirimizin fikirlerini tartarken,kendi içimizdeki doğrudan ne kadar yoksunduk...
Hani demiştin ya beni sevmen,bir başkasını sevişin gibi diye.Yoksa sen kendini hep başkalarında mı aramıştın...Kimlik bunalımındayken bana denk gelmiş de ruhumu bu yüzden mi sızlatmıştın.

Eyy sen...Sonsuz cümlelerimin sıfatsız adamı...Eyy sen...Gönlümün kimliksiz kahramanı...
Değerlerimi yeniden oluşturan,varlığınla hayallerime katkıda bulunan.Hayallerin gerçekleşmediği için aklımda iz bırakan...Yaşanmamış zamana üzülmemi sağlayan...Acabalarla aklımı kurcalayan...

Eyy sen...Eyy güzel sesli adam...Güzel gönüllü,sevgi dolu,merhamet dolu insan...Merhametinden kaynaklanan hatalarına kılıf bulamadığın için hırpaladığın kadın...Özrü kabahatiyle eş değer vakitler yaşattığın...
Duaların gücüne bir kez daha bir kez daha inandığım...Besmeleyle başlayıp,helalleşerek sonlandırdığım...

Eyy gönlümün kilitli kapılarının anahtarı...Güneş ışığı girmeyen odalarımın sabah namazı nurundaki varlığım...Dünyanın bir ucundan diğer ucuna nefesiyle can katanım...

İyiliğinden bihaber olmak,yüreğime yaralar açıyor,bilmiyorsun...Dik duruşumun ardındaki sana sessizce haykırışımı duymuyorsun...Duyma...Bilme...Gelme...Sadece iyi ol...Gönül kapıların aydınlığa açılsın...Ruhun en derin muhabbetle yansın....Aşkın en yorucu kısımlarını ardında bırakarak,tüm hoşluğu ile sarıp sarmalanasın...
Gönlü güzel,yüreği ışık saçanım...Kıymetin her daim bilinsin...Aklının bir köşesinde yer edersem eğer,bir nefeslik dua gönder yeter...

Mutluluk Hastalığı



Geçenlerde bir yakınımdan duydum; iftira sonucu öğrenmiş o da "Mutluluk hastalığı"nı.
Damadı işkenceler çektirdiği kızı için demiş ki;ne olursa olsun kızın mutlu,insan böyle enerjik böyle de pozitif olmaz ki.Üzülmeli,durumun getirdiğini yaşamalı.Sanki her an mucizelerle karşılaşıyor da,hayatı hep gök kuşağı misali.
Doktora gittim danıştım kızın Mutluluk Hastalığına yakalanmış.
El insaf,10 küsur yıllık evliliğinde hiç bir acısını hissettirmeyen kadıncağız,gördüğü eziyetler için senin ruh halini sorgulamamış da,senin koyduğun teşhis kime ne fayda.
...
Diyeceğim şu ki;
Evet gerçekten mutluluk hastalığı diye bir şey varmış.
İnsan mutsuz olduğu dönemlerde çevresindekilere belli etmemek için normalde olduğundan daha neşeli daha mutlu,daha pozitif davranır bir süre sonra bu normal hale gelirmiş. Her şeyi içinde yaşar,en yakınındakine bile sızdırmazmış derdini. Sanırmışsın ki "o dünyanın en mutlu varlığı.Hayat toz pembe,acı diye bir şey yok evrende.O Allah'ın en şanslı kulu ki,gülümsemesi dünyaları delip geçmekte."
Son günlerde attığım kahkahalardan,dışa yansıyan keyifli tavrımdan anlıyorum ki o mucizevi hastalık uğramış bana da.Hiç kimse içimdeki sıkıntıyı görmesin diye öyle bir çaba sarf ettim ki ilk günlerde,önce başaramam sandım.Sonra isteyince neyi yapamadığımı sorguladım.Neşenin ve gülümsemelerin ışığına bıraktım ruhumu.
Yanı başımda duran da,uzaklardan telefon açan da iyi olduğuma kanaat getiriyor.Herkes, içinde bir miktar oynamalı bu oyunu.Kaybedecek bir şey olmadığı gibi daha da kendine getiriyor insanı.
Mutlumuyum hı hı ben hep mutluyum.Canım yansa da,yüreğim dağlansa da ben hep mutluyum.Ve artık kimseye de kızmıyorum,kırılmıyorum.Herkesi olduğu gibi kabul edeli çok oldu.Taşlaştım tüm bu sebeplerden.Canımın yanmadığı gün işte kazandım dedim içimdeki hüzne dönerek.Seni hissediyorum ama keyfimi bozamıyorsun.
Hayatıma engel değilsin,gülümsemelerimi alamayacaksın.Ben sana rağmen,güçlüyüm.Herkesten ve başıma gelebilecek her şeyden daha güçlüyüm.
Ve tüm başıma gelenler,hayatıma girenler ve ardında her daim beni bekleyen gözeden Rabbim'e  şükür...

20 Şubat 2014 Perşembe

Ağlak Hayaller

Nefret ediyorum bu halde olmaktan ve bunu birilerine yansıtmaktan.İçime atıp sabahlara kadar ağlamaktan ayrıca nefret ediyorum.
Yazacak çok güzel şeyler varken ben kalkmış haliyeti ruhiyemden bahsediyorum.İçime atttıkca başım ağrıyor başım ağrıdıkça tedavim geriliyor ve sıkıntılı süreç bitmek bilmiyor.Ben ise ne yapacağımı hiç bilmiyorum.Ya sabır diyorum sadece.Ya sabır,geçecek bu günler de./her ne kadar bu sefer inancım pek olmasa da,sıkça tekrarlıyorum bu cümleyi içimden/
Bugün 56.günün gecesi.! Kimseye muhtaç olmadan yaşayabildiğimi anlattığım bir yazı olmalı idi bu.Ama öyle değil.Evet artık evin içinde tüm işimi kendim yapabiliyorum.Kimse olmadan saatlerce tek başıma yaşayabiliyorum.Ama bir cesaret gelip de kahve yaptığımda,fincanları elimden kaydırıp düşürebiliyor ve tüm gün bunun mutsuzluğunu yaşıyorum.Ardından günlük yürüyüşü biraz daha uzatalım deyip yaklaşık 300 metre uzaktaki markete gitmek istiyor ama daha giderken batın bölümündeki sancım başlıyor ve ne markete girebiliyor ne de geri gelebiliyorum.ağlayarak,kendi kolumu diğer kolumla sıkarak,bir yandan da karnımı tutarak,iki büklüm halde eve geldim ki günlerdir dışarı çıkmaya korkuyorum.Böyle olmamalıydı.sırf bu ağrı olmasın diye ikiz bebekleri aynı anda kucağıma almamıştım ben ağır gelirler diye.Oysa ne tatlıydılar...Herkes ikisi ile fotoğraf çektirirken ben içlerinden en güzeli diye adlandırdığım biri ile haşır neşir olmuştum saatlerce.Onca ısrara rağmen ikisini birlikte kucağıma almak istememiştim.Ertesi gün bu sancıyı yaşayacağımı bilse idim,cesaretlenirdim.
Cesaret mi kaldı ki...Yandı, bitti, kül oldu hepsi...Hafta sonu dışarı çıkmak istiyor fakat tek bir kişiye bile söyleyemiyorum.Ya son anda ağrım olursa,ya binemezsem otobüse de gidemezsem uzaklara...Halbuki biliyorum sağlığım için bu tip bir engel yok.Olsa idi doktorum söylemekten çekinmezdi.Şu ana kadar çok defa binip gitmiş olmalıydım uzaklara.Ama ne yazık ki hala ameliyat sancılarım devam etmekte.Tıbbi süreç ayrı,bünyemin toparlanma süresi ayrı zorluyor beni.Hayatımın hiç bir döneminde bu kadar dinlendiğimi ben dahil beni tanıyan kimse hatırlamıyor.Beni tanımayanlar ne kadar zayıf bir insan olduğumu düşünecektir bu yazıları okurken,lakin yaşamımın içinde olanlar,her şeyi bu kadar basite indirgememe şaşırıyorlar.
Sonuç olarak ben kendimi iyi hissetmiyorum.Ve sırf yaşadığımı yaşamayan insanların öğütlü tavırlarından kaçmak ve yakınlarımı üzmemek için susuyorum.Susuyorum susmasına da kalemime her zaman engel olamıyorum.
Geçen gün göz yaşları içinde söylediğim gibi "ben hayattan hiç bir şey beklemiyorum.Sadece yaşamak...Sağlıkla yaşamak istiyorum.Hayal,ideal...hiç ama hiç bir şey umrumda değil şu sıra..."
Uğrune fedakarlık yaptığım isteklerim...Rüyalarıma giren,hayallerim...ideallerim...Hiç birini önemsemiyorum.Birileri beni önemsesin diye bir çaba içinde de değilim.Bunun için uğraş verecek halde hiç değilim.Tek isteğim normale dönmek.Ruhumla gülmek...Hayatı eskisi gibi önemsemek,gereksiz şeyleri kafaya takıp onların peşinden gitmek...Tek isteğim,hayatı herkesten farklı değil de herkes gibi yaşayabilmek.Benzer sıkıntılar,benzer mutluluklar ve benzer hayat hikayelerinin içinde olmak...Hayattan beklentim,gözyaşlarımı kurutup,yüzüme mutluluk yapıştırması yönünde olacak...Hastayken bile uçuk hayaller kurabilen yüreğime hayranım doğrusu...Kendimi fazla mı seviyorum ne...!

18 Şubat 2014 Salı

Erdemli Kadın


Bir kadın ki;çok kıskandığı deliler gibi kıskandığı kadınla yüz yüze geldiğinde en erdemli şekilde durup,saygısını hiç bozmadan ve sanki o yersiz kıskançlığı besleyen kendisi değilmiş gibi davranan o  kadın...
Hayran kaldım tavrına...Yerinde olsam,aynı tavrı sergileyebilir miydim diye düşündüğümde aklıma geçmişten bir yaşanmış hikaye geldi.
Benzer bir tavır sergilemiştim, oysa ben kıskanmakta haklı idim.Keşke sana haksız olduğunu anlatabilsem ve sen bu mecburi iradeli,umursamaz ve saygılı tavrını takınmak zorunda kalmasan...
Karşındaki kadını da her sesini duyduğunda kabahatli gibi pişmanlıktan ezip parçalamasan...Öyle sakin,öyle saygılı,öyle eşsiz bir kadınsın ki,karşında kim olsa senin bu tavrından kendine pay çıkarırdı eminim.Susarak da çok şey anlatıldığını savunurum ya hep,sen susma eylemini benden de güzel yapabilensin...Ne mutlu senin kurduğun aileye...Ne mutlu sayılı günler sonra yaşamınıza girecek olan bebeğinize...
...
*Ve aylar önce bebeği dünyaya gelir kadının.
...


14 Şubat 2014 Cuma

Yaşamak Sanat_tır(!)





Ve olmazsa olmazları vardı kalemin;bir tutam sevinç,biraz hüzün,başarı ve yenilgiler.
Hiç bir zaman tamamlanmazdı,his,duygu ve düşünceler.
Ve kelimeler natamam zamanlarda kalkardı şaha;
Dökülürdü birer birer.
Toplayabilene umut,mutluluk ve başarının anahtarıydı.
Geç kalanlar,eksik zamanlarda yaşamış yazarların,sırlarıyla tanırlardı hayatı.
Çünkü yaşam;eksikleri farkına varıp,kendini başka noktadan tamamlama sanatıydı.!

Melankolik Haller

"Anne batın bölgem ağrıyor
O neresi kızım 
Karın bölgesi işte anne,ameliyat yerim ağrıyor biraz.
Kızım sen bizim evde profesör mü var sandın ? ! "
:)


*Zihnimdeki kötü kanı atamadım gitti.Kan dedim de aklıma geldi.son günlerde herkese kan sulandırıcı iğne veriyor doktorlar.Anlamadım ben bu işi.Beyin damarları tıkalı olan da,ayağı ağrıyan da,bağırsağında pıhtı olan da,kalbinden anjiyo olan da kan sulandırıcı iğne kullanıyor.Sanırsam ticari bir iş dönüşüyor.İnsanlar kobay olarak kullanılıyor.

*Bana kalsa evden dışarıya çıkmadan günlerce yatabilirim.Yatmak demişken,bu aralar ya çok uyuyorum y ada hiç uyuyamıyorum.düzen hepten bozulmuş durumda.Düzen bozulunca sinirler de hava da olmalı değil mi yok benim kiler hala havalanmadı.Göz yaşlarının fazla salgısı,dengeliyor sanırım sinirsel durumu.
İnsanların içine karışmayı hem çok istiyor hem de hiç istemiyorum.hiç bir şey bana sorulmasın,fikrim alınmasın istiyorum.Sadece izlemek istiyor,hiç bir şeyin içinde yer almak istemiyorum.Ameliyattan önce akbilimi boşaltmıştım ve özellikle doldurmadım ki iyileşme sürecinde kendimi dışarıya atma isteğim olmasın diye.Şimdi doktor diyor ki bin otobüse ama içimden gelmiyor akbili mi doldurmak.Kalsın bir süre daha böyle.
Çalışmak istiyorum,işe başlamak iyi gelecek biliyorum.Ama önümde bir kaç engelim var nisana kadar böyle devam...

*Hayal kurmaya korkuyorum.Birinin hayalleri içinde yer almaktan daha çok korkuyorum.Kimseye mutsuzluk olmak istemem...Neden böyle düşündüğümü sorgulamayın lütfen.

*Hani geçen gün dedim ya bir yazımda yaklaşık 10 yaş yaşlanmış gibi hissediyorum kendimi diye.Bugün baktım da saçlarım da beyazlamaya başlamış.Yani iş hissin ötesine geçerek gerçeklik kazanmış.!

*Baş ağrım sinirlenmez ve üzülmez isem bazen hiç olmuyor.Olsa da hafif geçiyor.İnşallah aksi durumlar yaşadığımda da hiç başımın ağrımadığını görebilirim.Malum insan bir yere kadar sinirlerine hakim olabiliyor.Yoksa insanlardaki acıma duygusuyla iyi davranılmayı hiç istemem.Şimdilik herkese,her şeye taviz veriyorum.Tek isteğim iyileşmek çünkü.

*Başım ve,batın bölgesindeki sancılar varla yok arası.Bu iyileşme belirtisi elbette ama saçlarım hiç olmadığı kadar yağlanıyor,hala boyun kısmımda küçük bir bölümde uyuşukluk devam ediyor ki bu en çok sinirimi bozan meselelerden biri.Saçımı boyayamıyorum henüz pek de ihtiyaç hissetmiyorum zaten siyah olan saçımı yine aynı renge boyuyordum ama saçlarımı uzun bir süre düzleştiremeyeceğim. Gerçi ona da gerek yok zaten düz çok şükür ve ben saç şekillendirmeyi hiç sevmem ama saç kurutma makinasını bile kullanamıyor olmak can sıkıcı oluyor.

*Dışarıya çıktığımda biri bana çarpmasın diye kafamı ve karnımı aynı anda kollamak alışkanlık istiyor.Çok kalabalık yerlere girmekten çekiniyorum bu yüzden.alışmam gereken bir diğer konuda araca bindiğimde kafamı araç camına ya da koltuğun arkasına yaslamamak.Henüz sadece bir kaç kez taksiye bindim 50 günde.Diğer araçları kullanmadım ama her evden çıktığımda evde kim kalıyor ise tembih tembih üzerine;"sakın kafanı dayama.!"Alışacağım inşallah...

*Olduğum ameliyat öyle bir şey ki iki taraflı acı ve yorgunluk verdi.aynı anda iki ameliyat.! Batın ve beyin...Eğer bir şeylerden şüpheleniyor iseniz,doktora gitmekte geç kalmayın.Hidrosefali hastalığı hakkında pek az doktorun bilgisi var ve içlerinden çok azı şant takabiliyor olsa da siz lütfen doğru doktoru bulduğunuzdan emin olmadan kendinizi teslim etmeyin.Ve en ufak şüpheyi göz ardı edip aman canım bir ilaç içerim de baş ağrım geçer demeyin.

*Gözümün yüzde yirmisini kaybetmiştim bu hastalık sebebiyle.Ve bu hastalıkla anladım ki görme problemleri üç şekilde inceleniyormuş.Göz bozukluğu;hepimizin bildiği gözlük kullanma hali.Görme alanı eksikliği;görme alanı testi ile yapılan gözün 360 derece çevresindeki cisimleri görebilmek ve görme;uzak-yakın her hangi bir şeyi görebilmenizle alakalı farkındalığınız. Benim görmem bir gözde azalmaya başlamıştı yani körlüğe gidiyor geç kalınırsa gözümü kaybediyordum.Bir göz doktoru ki hayatımı kurtardı.Gözdeki ödemi fark edip beyindeki hastalığımın bulunmasını sağladı.Allah ondan her daim razı olsun. Ve sevgili beyin cerrahı doktorum Tamer bey...Diğerleri gibi kaçmadı.Ben ne için buradayım ? dedi.Ve elini taşın altına koyarak sağlığıma kavuşmamı sağladı.

*Algı problemim geçecek diye gün hatta saat sayıyorum.Elbet geçecek çünkü ben bu şekilde yaşlanmak istemiyorum.Ama bu işi zamana bırakmak da,çabalayarak yani beyni yorarak çözmek de çok zor.Beklemeye devam...

Yazı uzar gider,okumaktan sıkılırsınız ama ben yazmaya devam ederim.en iyisi iyi geceler dileyim uyumaya çalışmak...Belki bu gece diğerlerinden farklı olur da uyuyabilirim.Hem 50 gün sonra kendi odama geçmiş olmanın verdiği huzur da bir başka.