25 Aralık 2015 Cuma

Sevgi Arsızı

Yaklaşık 1 aydır asansörlerimiz bozuk ve biz onuncu katta oturuyoruz. Hal böyle olunca sadece acil ihtiyaçlarımızın alışverişini yapıyoruz.  Ama devamlı evde de oturulmuyor haliyle. Hazır işler kötü gider,sezonumuz bitmiş durumda iken 3 aylık tatil vemişken bunu fırsata çevirip bol bol dışarı çıkmak istedim.
GEzmek,yapmak istediğim ne varsa yapabilmek planı kurdum. Öyle de oldu. Bir çok semt pazarını gezdim dolaştım.Ev oturmalarına gittim ve daha bir çok şey...
Ama asansörler bozukken evden dışarı çıkmak oldukça zordu. İnmek neyse de geri çıkmak pek kolay olmadı. Alışamadık bir türlü.Neyse her seferinde bir daha çıkmayız derken ertesi gün bir bahaneyle dışarı çıkıp on katlı bir binaya dışarıdan bakarken buldum:)
Hem yağlarımızı yakmış oluruz faydası da olur bu zorluğun bize diye avunmalardayız epeydir. Hafta sonu bir böbrek ağrısı geldi buldu beni. Malum yıllanmış bir böbrek hastasıyım ben. Ne yapmam gerektiğini bırakın neden bu hale geldiğimi de bilirim hep.3 gün ilaç içmeden kıvrandıktan sonra bir sabah dayanamadım devlet hastanelerinde randevu bulamayınca ve beynimdeki şantı bilmeyen doktorlara kendimi emanet edemeyince soluğu telefonda aldık. Yaşadıkça dualarımın en baş sıralarında gelen doktorum yine yetişti bana hızır gibi. İlacımı verdi. Verdi vermesine de uyku yapan bir madde olmamasına rağmen içinde,3 gündür kafamı kaldıramıyorum nedense. Evdekilerin yorumu; çok sancı çektin,dayandın,ondan şimdi bu kendini salmışlığın. Olabilir belki.

Ve konuyu şöyle bağlayalım,börek rahatsızlığını yaşamamın sebebi,vücudu çok yormuş olmammış. Sürekli merdiven çıkmak bedenimi zorlamış.!
...
Ben ne yaptım da seni hak ettim diye düşünüyorum günlerce.Bunu düşündüren tek sen değilsin elbette ama bir sen var hayatımda benden,her şeyden öte.

Dün...
İlaç içmiş sızmışım. İçtiğim ilaç da ağrısı kesici yani he yanlış anlamayın antibiyotik falan değil. O bile sızdırmış beni nasıl sabrettiysem günlerce,gecelerce,neyse...
Koltukda uzanıyorum üzerimde ince bir örtü. Sol böbrek benden ayrı sanki,ağrım hücrelerime dek sızmış.Can'ım geldi. Ayak ucuma oturdu. Elini dizlerime koydu.Yavaşça başını da dizlerime yasladı. Sevdi sevdi...Gözüm yarı açık yarı kapalı elimle dizlerimde duran,hayat kokan başını okşadım.Aldı elimi,yanağına götürdü.Sonra başladı öpmeye. Biraz uyuyayım,gözümü açamıyorum dediysem de bırakmadı,vazgeçmedi sevmelerden. Öyle bir hal aldı ki bu iş.suyu çıktı birazcık.:)
31 yaşında bir abla,15 yaşında bir erkek kardeş.Yani koca iki insan. Koca yı birakın da 'iki' insan.
Biz yaşıt oluveririz onunla. Ben küçülürüm oynaşırız,gıdıklarız birbirimizi,o büyür alır ablasının derdini tasasını.
Yapma oğlum dur öpme şimdi azıcık uyuyayım diye sayıyorum kendimce. Ne çare ! Hani bir kaç yaşında çocuklar annelerini uyutmazlar,hatta 2-3 çocuklu kadınlar hasta da olsalar,biri ayağından,biri kolundan çekerken anne üçüncünün de gönlünü yapmaya çalışır ya o misal işte.
Elimi bırakıyor kolumu seviyor. Kolu kurtarsam ayaktan yakalıyor. Çocuğum bugün değil. Valla bak enerjim yok,git başkasıyla oyna dediysem de kimse alamadı benim üstümden onu.
O uyku hali ve sancıyla öyle zorlandım ki kelimeler yetersiz gelir ama bir o kadar da mutlu olmadığımı söylersem çok ayıp etmiş olurum.
Tüm gün atolye dersi olduğu ve gelir gelmez uyumaya çekildiği halde dün benimle 12 ye kadar oturdu. Öpmelere doyamadı,eh biraz da işin ucu kaçtı. Canını yakacak şimdi bıraksana kızım şu çocuğu diye sesler duyuyorum etraftan bırakın ya iyiyiz diyorum gözler kapalı. Hani anneler kızar ya çocuklarına bir tek o misal,yapma çocuğum yarın gel acısını çıkaralım bugün nolur uyuyayım diye diye belki saatler geçti böyle.Kafamı kaçırsam yanağını getirdi dudaklarıma öpmek kaldı bana da.
Annem bi taraftan bağırıyor halam diğer taraftan. Kızın yüzü sapsarı dur be çocuğum azdınız iyice elinde kalacak kız şimdi dese de benim çocuk şımardı iyice. Allah'ım hani gençler uzaklaşır ya ailelerinden,sevdirmez kendini,konuşmaz bile ya hani.Ergenlik denilen bir şe var ya pek kimsenin anlam veremediği,herkesin yaşadığı ama kendinden sonra yaşayanı bir türlü anlayıp sabır gösteremediği. Şükür Allahım...Sana her gece onu öperken şükür,Her sabah onun odasının önünden geçerken şükür,her akşam üstü eve gelip kapıyı açtığında gözümün içine bakıp hatrımı sorduğunda şükür,İyi geceler deyip odasına çekildiğinde ona iyi uykular derken içimden,dışımdan,her zaman şükür...Şu hayatta yaaşdığım sayısız zorluğa bir tek o değil mükafatım...Çok güzel,çok özel, çok sevdiğim bir kaç kişi daha var yaşamımı anlamlı kılan. Fakat,lakin,amma velakin canım oğlum,kardeşim,herşeyim...Ben ne yaptım da senin böylesi sevgini hak ettim. Gözümün içine bakan bir koca bedenin içinde daha büyük,dev gibi bir ruhu bana her gün her an hissettiriyorsun. 
Gün geçmiyor ki bana daha da yakınlaşıyorsun. Allah'ım seni,ablanı,tüm ailemi, aklımdan,fikrimden,yaşamımdan gelip de geçmemiş tüm değerlerimi korusun. Ve kim ki bu yazıyı okur ise benim kadar şanslı bir aileye sahip olsun dilerim...
Ben şimdi gidip odasında film izleyen kardeşimin yanına uzanayım,elini yüzünü öperken şükre varayım.Bir iki sohbet te ederiz belki deymeyin keyfimize.
Zaten annemizin canı sıkkın,cenaze evinden geldi geleli evimizi bir hüzün kapladı. Pek yakın olmasak da vefaat eden akrabaya tanıyor olmanın verdiği his midir bizi bu denli ölümü iliklerimizde hissettiren bilinmez,bir sakin sohbet ele aldı ruhlarımızı. İyi insan olmanın kıymetini konuşuyoruz,iyiliğin önemini, kalp kırmamayı öğütlüyoruz birbirimize.
Ve anlayış gösterip annemizin üzüntüsüne,yardımcı olamasak da susuyoruz,sessizleşiyoruz bu gece.
İyi bir yaşam için kendi kalp kapılarınızı aralayın bu gece. Hadi başlayın sevginizi göstermeye en yakınınızdakine.


16 Aralık 2015 Çarşamba

Hangi Başlık Yakışır ki Yaşadıklarıma ?

Öyle şeyler yaşadım ki hangi birinden başlayayım. Mutluluklar,hastalıklar,güzel haberler,yıpratıcı olaylar... Hangi birine değineyim derken susmuşum epeydir.
Şimdilerde ise bir mücadelem var ki sormayın gitsin.
 Yaz aylarından beri takmıştım kafama ben neden bu kadar kiloluyum diye. Yemeden içmeden,irademe pek güzel de hakimken neden sürekli kilo alıyordum bulmam lazımdı. Ne doktorlara gidildi ,ne tahliller yapıldı bulunamadı.
Yıllık göz kontrolüm yapılacaktı. Belirli doktorlarım vardır benim,kahramanlarımdır onlar. Değişikliği sevmem yine onlara gitmem lazım her periyotta. Alışkanlıklarımdan vazgeçemem kolay kolay. Bu sefer halam öyle çok ısrar etti ki onun doktoruna gitmem için mecbur kaldım diyebilirim.
Muayene sonunda kullandığım 3 damlayı gösterdim doktora.  Birinin kortizinlu damla olduğunu öğrendim. O an yaşadığım şoku size anlatmam mümkün değil. son derece duygusuz yazıyorum bu yazıyı aslında. duygu katarsam içinden çıkamam.


Sadece 3 gün kullanmam gerekirmiş,kullanırken de yağsız,tuzssuz son derece sağlıklı beslenmem lazımmış. Ben tam tamına 2 yıldır aksatmadan kullanıyorum. Tüm derdim bir damladan ibaretmiş.
10 gündür kullanmıyorum. Her damla saati geldiğinde o çok kıymetli ! doktorum için aklımdan neler geçiyor tahmin edemezsiniz. Eğer ki bir gün bir yerde karşılaşayım söyleyecek 2 cümlem var kendisine. Allah inşallah bizi bir yerde buluşturacaktır.!

Şimdi kiraz saplarından kürler mi yapmıyorum,ada çayları mı demlemiyorum. Ne bulursam vücuttaki ödemi atmak için yapıyorum. Ne yapabilirsem...Ne kadar hızlı vücudumdan atabilirsem artık.

Maksat zayıflamak değil şu saatten sonra alınan 8 kilo kolay gitmez biliyorum. Hiç değilse vücuttaki kortizon ve buna bağlı ödemi gidereyim. Erittiği kemiklerim,zarar verdiği endokrin bezlerim,yerlerde sürünen kalsiyum ve d vitaminim... Tüm yazı ağlayarak geçirdiğim,yeni bir ameliyat olmak istemiyorum deyip mucize beklediğim ve sonunda ilaç tedavisine uygun bir yönlem ve doktor bulabildğim dönemlerin acısı pek kolay geçmez içimde.
İçimde bir çok şeyi eritip beni bitirmeye çalışırken dış yüzeyimi şişirdikçe şişiren kortizon değil suçlu olan,bana bunu reva gören doktorla benim derdim. Hiç gerek yokken ve zaten fazla kilosu olan bir insanken ve kilo almamam gerektiğini kendisi de bilir iken,en en başta da beyin hastalığımı bilen hatta kendisi teşhis etmiş iken,şantıma zarar vereceğini hiç düşünmeden,olsun varsın,alsın da gitsin deyip 1 yıl boyunca da sık sık kontrole gitmiş iken beni uyarmayan,bu damla yüzünden kilo alıyorsun,beynine de zararlı,kullanma artık! demeyen doktoruma selamlarımı gönderiyorum.
Son derece duygusuz yazdığım bu yazıyı da böyle noktalıyorum. İçimden geçenleri bir bir yazarsam ne bu yazı biter ne benim içimdeki öfke biter... saygılar bir yeri yaparken diğer yeri bozan sağlıkçılara. Sadece kendi alanının işini halledip hasta hayatını hiçe sayan hekimlere... 
Bilerek yaptığınız yanlışların gelip sizin de hayatınızın içinde bire bir yer alması dileğimle.

Saygılar tekrar...Çok saygılar onca yıl okuyup da aldığınız ama hakkını veremediğiniz o diploma hatrına saygılar ve sevgiler sayın hekimler...  Bazılarınızı başımın üstünde taşımak isterken ömrümce,bazılarınızı da ayağımın altıyla ezmek istiyorum an itibariyle. 
Sayılar,saygıyı hakettiğini düşünen tüm hekimlere.Umarım  dönüp bir bakarlar kendilerine,hak ediyor muyuz diye.



13 Aralık 2015 Pazar

İşte Geldim Burdayım... Ben bir Çilek Kızım...

Ben gelldiiimmm...

Nerelerdemiydim... Pek uzaklarda değildim aslında. Daha da yakınlaştım sadece.
Enerji topladım biraz. Mevsim değişti bu arada-hava soğudu,ben değiştim-büyüdüm.Hayatımdaki bir çok şeyi  hale yola koydum... Bu süreçte çok yoruldum... Çok şaşırdım... Pek çok da üzüldüm...Bildiklerim yeni öğrendiklerimle çarpıştı,bölündüm tekrar parçalarımı topladım büyüdüm...
Şimdi işte geldim burdayım...Ben bir küçük çilek kızım.Sizde ne var ne yok bakalım...? 
Sayfama uğrayacak her bir insanoğluna sevgiler saygılar :)


27 Kasım 2015 Cuma

Doğmadan Evvel

Bazen düşünüyorum da
yaşlanınca nasıl olurum ki... Simsiyah saçlardan,bem beyaz seyrekleşmiş ve incelmiş saçlara geçiş yaptığımda,yani hayat tüm yaşanmışlığını üzerime çarşaf gibi örttüğünde ve beni,gençliğimi çok geriler de bıraktığında,artık bambaşka bir insan olduğumda kimler olur ki yanımda.
Hâlâ aynı insanlara güvenebilir,gözlerinin içine baktığımda aynı yakınlığı bulabilir miyim. Sahi kaçı bundan yıllar sonra hala ve her halimle beni kabullenir ki.
Yaşlanıyoruz nihayetinde,gençlik yavaş adımlarla terk ediyor bedenimi. Lakin hiç bir duygum eskimedi.  İşte merak ediyor insan,yaşlılığı da bu denli güzel geçer mi.Bunun için çaba gösteren insanlar olur mu ki... Geçmişimsin/gençliğimsin diyebileceğimiz insanların yanıbaşında yaşlanmak ümidiyle.Huzurla,sağlıkla,mutlulukla... Bir kaç gün sonra doğacağım ama bu gece yazmak geldi içimden.Zira içimdeki kafese gözyaşlarıyla hapsettiğim kelebekler, bu gece can hıraç uçmak istemekte.
Allah ömür verir de sağ salim çıkarsam ayın 2 sine yine karalarım bir şeyler...Şimdilik benden size çok iyi geceler...


Müjdeleyici Rûyalar

Rûyalar görüyorum kabus oluyorlar... Güne uyanıyorum güneş kavuruyor bedenimi. Üşüyorum düşündükçe,buz tutuyor aklım... Ne yapmalı bilemiyorum...Ve bilir misiniz ki, ben hep bilmediklerimden korkarım...
...
Kendimi çaresiz hissettiğim ve hatta kapana kısılmış farzettiğim bir döngüdeyim. Kendi dünyamı yaşıyor,mutlu mesut büyüyüp gidiyor gibi görünebilirim.İşin özü öyle değil efendim... Eksenimde olan her şeyden etkileniyorum.Çünkü hala insanlığımdan bir parça taşıyorum.

Şükür ve dua ile yeni ve çok aydınlık günlere uyanmak dileğimle.

İyi geceler olsun ve ne olur güzel haberler getirsin yeni gün hepimize.Kimin ihtiyacı yok ki bir müjdeye...




16 Kasım 2015 Pazartesi

Renk Cümbüşü/Çocuk Gülüşü



Bilen bilir beni. Uzun yıllardır yardıma ihtiyacı olan çocuklar için köy okullarına bir takım yardımlar yaparım. Bazen arkadaşlarla para toplar büyük yardımlar yaparız. Her yıl eylül ayında ucuz,toptan bot satan,toptan çorap alabileceğimiz,çok ucuza hikaye kitabı verebilecek yerler arayışına girerim. Bu yıl birlikte 200 çorap,200 masal kitabı almıştık. bir de yanına bere örüyorum çocuklarım ısınsın diye. Terapi gibi geliyor bana. Pek anladığım da söylenemez örgüden ama bildiğim kadarı ile bir şeyler yapıyorum işte.
Hatta öyle abarttım ki durumu halamla beraber atolye kurduk evin içinde neredeyse. Sırf bereler için bir sponsorum bile var artık. Sen yeter ki ör ve gönder yünler benden dedi sağolsun.

İşlerimin mevsim gereği bitme noktasında olmasını da fırsat bilerek dur durak bilmeden üretiyoruz halamla beraber. Sonra okullardan fotoğraflar geliyor. Yaslanıp arkama izliyorum gülen gözleri... Öyle alıştım ki çocukların gülümseyen yüzlerine,hayatımın hep içinde olsunlar hep bir şekilde onlara dokunabileyim,elim,kolum uzansın üstlerini örtsün,eğitimlerine,hayatlarına dokunsun istiyorum.Ne mümkün... O kadar çoklar ki... Ben o kadar küçücüğüm ki...

Olduğu kadar... Uzandığım kadar,seslerini duyabildiğim kadar,yetişebildiğim kadar işte.

Aşağıda bir kaç örnek size. Ben bu günlerde bunlarla mutlu oluyorum yani. Çocukların fotoğrafını ise ifşa etmek istemedim nedense. Belki de siz de kendi güldürdüğünüz çocukların fotoğrafına bakmak istersiniz kimbilir... İsteğim bu mutluluğu tez vakitte yaşamanızdır.

Amma dayanamadım maraştaki çocuklarımın daha koliyi açmadan yüzlerinde beliren sevinci paylaşmak istedim. İçinden çıkan bereleri görünce demişler ki; bizim için mi yaptı yani,bize bu kadar değer verip kendi elleriyle mi örmüş şimdi. Kelimelerle Dans abla bizi çok mu seviyor öğretmenim.  Duygulanmamak mümkün mü şimdi?
 Bu renk cümbüşünün içinde kaybolmamak mümkün mü peki? 

bu yünleri de aldık ama hiç beğenmedik. cıks çocuğumuza giydirmezdik güzel olmadı hemen değiştirildi,işte aşağıdaki renkler alınıp bere haline getirildi.
 Bunlar da aynı kareye sığmayan ve hatta kargo sırasını bekleyen berelerimden bir kaçı.

Bu çocuklar Ağrıdan bize göz kırpıyor efendim. Doğu kökenli olmadığım halde bu çocuklar benim için çok ayrı.Ağrı dediniz mi kollarımı açar koşarım o çocukların okuma ve eğitime verdiği gayrete hayranım. Orada çok çocuğum var bana söz verdiği için sınavlardan iyi not almak adına gecelerce ders çalışan. bu görüntü ise geçen yıl kütüphane kurduğumuz bir köy okulu. 3 arkadaş elden geldiğinde bir şeyler yapmıştık Bu yıl abla biz bütün kitapları okuduk yok mu başka dediler. Yeni kitaplarına kavuşunca da işte böyle güzel bir hediye verdiler bana.


Karmaşık Günler

Öyle tuhaf günler ki... Kendi hayatımda her şey muntazam ilerlerken,huzurlu ve sakinken hayatı yolunda gitmeyen öyle çok insan var ki yakınımda. İnsanın elinden bir şey  gelmemesi sadece dua ederek bekliyor olması ne zor bir durum
Son bir aydır çaresizliği öyle derin hissediyorum ki. Bir faydam olsun istiyorum.Bir şey söyleyeyim iyi gelsin, bir şey yapayım iyi olsun,bir şey yapayım herşey düzeliversin...Olmuyor... sormaya korkar oldum son günlerde. Hem de öyle çok korkmak ki bu alacağım haberlere verecek cevabım hazır değilken elim nasıl telefona gidiyor bu cesaret nereden geliyor inanın bilmiyorum.

Kimsenin haberi yok belki benim yaşadığım durumdan ama kendi hayatımı yaşayamaz oldum nerede ise. Neye sevinsem hastane odasına gidiyor aklım gülen gözlerim ışığını kaybediyor,neye sevinç çığlığı atacak olsam kesiliyor sesim.Evet hayat devam ediyor tabi ki...Ama zor vakitler işte.
tüm bunların dışında son 3 gün öyle zor,öyle karışıktı ki.  Beni yazmaya sevk eden de son 3 günde yaşadıklarım ve duyduklarım oldu.
Cuma akşamı bir aşçı yakınımızın yemekhanede ayağına kaynar su döküldüğünü öğrendik. Üstelik suyun içinde yağ çöz varmış. İki ayak da kötü derecede yanmış. Tam buna alışmaya çalışırken, cumartesi günü annemlerin 33. evlilik yıl dönümleri idi. Her yıl küçük hediyeler alırdık. Bu yıl değişiklik olsun yemeğe gidelim dedim. Dedim demesine de burnumuzdan geldi tabiri caiz ise.
Yemeğe gitmeden hemen önce ne gerek var gitmeyelim,evde kutlayalım masrafa girme şimdi,zaten kalabalığız da gibi cümleler için ufak bir tartışma yaşadım. Ardından beni ikna edemeyen ailemle düştük yollara. Tam yemek yiyeceğimiz yere oturacakken bir telefon geldi. Büyük teyzem düşmüş,ayak bileğini kırmış. Ameliyata alınacakmış. Biz mi o yemeği yedik,yemek mi bizi yedi bilmiyorum yani.
Neyse yine de anın tadını çıkarabildik. Ertesi sabah erkenden kalkıp hastaneye gittik. Daha doğrusu biz gitmek istedik de 3 saatte ancak varabildik.biraz hastanede zman geçirip eve dönmek için farklı güzergazı tercih edince bir de kadıköyde oturp br çay içelim dedik. Ardından eve gelmek için 2 saate yakın bir zaman dilimini daha trafikte geçirdik. Ama iki gün sonunda ev halkının tamanında bir mutluluk,bir memnuniyet,bir teşekkür hakimdi yüzlerinde,gözlerinde.
Şükür bu günleri yaşatan rabbe. Şükür ailem için içimden geçeni yapabildiğim maddi,manevi içinde bulunduğum şu hale.
Ben tüm bu iyi/kötü durumları yaşarken ve ailemi mutlu etmek için kırk takla atarken inanın ne yedim ne içtim farkında değilim. İçimde bir acı var ki atamıyorum.Nefes alırken dualar çıkıyor dilimden.Gece rüyalarımda bir yerlere gidiyorum,sabah iyi haberler almak için telefona sarılıyorum.
Bu ara böyle. Her evde bir hasta,ilgilenmek için canı giden bir kelimelerle dans var şuracıkta.
Biliyorum ki hiç kimseye en ufak bir faydam yok. Buna rağmen dert ediniyorum kendime.
Ben de böyleyim işte.Elde değil...Sevdiklerimi üzgün görmeye dayanamam kendimi bildiğimden beri.Yapı meselesi. Yadırgarsınız belki. Önemli değil... Kimin ne düşündüğüyle ilgilenmeyeli çok zaman geçti.
Yani uzun lafın kısası ben iyiyim de sevdiklerim de iyi olsun nolurr...Ben tek başına bir işe yaramıyorum yoksa. Hayat bir kaç beden büyük geliyor şu sıra bana...

--------
Tüm bu anlattığım,anlatamadığım bir sürü şey içime öyle oturmuş ki, sağlığıma zarar da veriyor ara sıra. O konuya hiç girmek istemiyorum. Bir sonraki yazıda güzel şeylerden bahsedeceğimin sözünü veriyorum,Allah'ım sen utandırma :)

10 Kasım 2015 Salı

Pembesi Uçtu Tozu Kaldı

Tam da öyle günler işte. Pembesi uçtu,tozu kaldı günlerimin...

Yazmalıyım artık değil mi?

Öyle çok şey oldu ki bu süreçte.Birdim çoğaldım. Kendi kimliğimi bir kenara bıraktım da bir çok kişinin hayatına girdim,onların dertleri,sıkıntılarında kayboldum. 
İnanın bana ne yaşadığım ne hissettiğimi bilmiyorum şu sıra.
Kah bir hastane odasındayım,kah bir nişan töreninin ortasında.
Ruhum kayboldu sevdiklerim arasında.Önce sen diyor feyza.Önce kendini düşün. Tam anlamıyla yapamıyorum bunu. aklımı kendi hayatıma adayamıyorum şu ara.

Nolur allahım iyi olsun herkes... Mutluluk kuşları uçsun kalplerinde. Huzur hrkesle beraber olsun ki ben de rahat nefes alabileyim.

Öyle işte. Ben iyiyim demek yetmiyor bu günlerde. Kime baksam derdi,hastalığı var çünkü. 
İyiyim demeye utanır oldum anlayacağınız.
Dua edebiliyorum sadece.İlgi alaka bir yere kadar. Herkesin tepesi atıyor yaşadıklarına. Bir ben sakinim..Herkesi dinliyor anlıyor gibi yapıyorum. Bazen kimseye yetemediğimi fark edip köşeme çekiliyorum. Ya rabbim... Ferahlık ver tüm sevdiklerime. Ben iyiyim derken suçluluk duymadan nefes almama sebep ol. Elden bir şey gelmeyince hani,düşünüyor insan, ne kadar insanım diye.
Gel diyorlar eğlenmeye gidiyoruz. Nasıl gelirim ki... Herkesin derdi üzerime yapıpşmışken... Bahane değil bendeki,gülüyor olmalarımın birer bahanesi olabilir ancak. yoksa toz pembe değil kimsenin uyandığı gün... Bir ben saf,bir ben salak sanki... Herkese umut olmaya çalışırken kendi toz pembeliğimden utanır oldum şimdi.
Nolur iyi olsun herkes... Şifa bulsun...Huzur bulsun...Bir de kıymet bilsin lütfen... 

15 Ekim 2015 Perşembe

Aklımı İkiye Böldüm

/Aklımı ikiye böldüm, 2 eşit parçayı dağıttım arkadaşlarımın hanesine.kalan toz duman bana yeter de artar bile./

İki adam... İki arkadaş... birinin annesi,birinin babası...
Yani; en sevdiklerimin en sevdikleri...

En sevdiklerim en sevdikleriyle sınanıyor bu ara.
Birinin annesi,birinin babası hasta. İkisi de birbirinden ciddi hastalıklarda. 
Kelimelerle dans nasıl çok iyi olabilir bu durumda.
Amma velakin bomba gibi görünmek zorunda. Evrene öyle iyi enerji vermeli ki,arkadaşlarına huzur olsun,anne/babaları şifa bulsun. Kötü enerji çekmemek lazım ruhlarımıza.

Birine mesaj atarken diğerini arıyorum. Nasıl Sevinç Teyzem derken,babanın tahlilleri ne alemde diyorum. Diyorum demesine de bir adım sonrası yok zihnimde. Ters bir haber verseler ne diyeceğimi bilmiyorum. Tek bildiğim onların iyi olması için çabalıyorum şu zayıf halimle.
Yanlarında olmaya çalışıyorum aklımca. Ne mümkün !
Ben kimim neyim ki sıkıntılarına fayda edeyim,destek verebileyim. Ne işe yarıyorum ki.Belki de sadece kafa şişiriyorum.
Ama şunu bilmiyorlar ki,gerçekten ve gerçekten ben onları çok merak ediyorum. Aklım iki farklı hastanede iki farklı evin içinde.Elimden hiç bir şey gelmeyen en aciz halimle,şifa diliyorum Rabb'den. Tek yapabildiğim bu iken,biliyorum ki her şey pek güzel olacak ve biz bu zorlu süreci atlatacağız. Onlar bilmeyecekler benim de onlarla beraber bu sıkıntıları yaşadığımı,onlar adına kaygılanıp sadece dualara sığınmanın ezikliğini yaşadığımı. Yanlarına gidemediğim,gözlerinin içine bakıp,geçmiş olsun diye sarılamadığım için ne hissettiğimi bilmeyecekler. Hastalarının iyi haberlerini verecekler ve derin bir nefes almamı sağlayacaklar.Sıradan bir merakı giderdiklerini sanacaklar.
Varsın öyle olsun... Büyükler iyi olsun,adamlar mutlu... Kelimelerle dans onlar adına huzuru paylaşır ruhunda. Şükürlerine ortak olur dualarında. Varsın kimse bilmesin... Ne önemi var ki aslında. Hastalar şifa bulsun en kısa zamanda.


11 Ekim 2015 Pazar

Seçtiği Yolu Yaşar İnsan

Sizin gibi dertlerim yok benim. Bunu bir çok kez belirttim.Evet efendim siz ve ben farklıyız birbirimizden.
Geçen hafta 3 gün hastanede zaman geçirirken yazdım bu satırları.Şimdi yayınlamak kısmet oldu.
not: yazıya ilave etmeyi unutmuşum,hafta içi de beyin doktorumda kontrolüm var. Onun bana verdiği hissiyat bu yazıyı aşar.Belki daha sonra...Belki başka zaman yansır okuyucuya.
...

İnsan sevinemiyor artık şeker hastası olmadığına. Yani şöyle ki; uzun yıllardır şeker hastası iken bu yaz baya da yükselmişken şekerim öyle bir diyet yaptım ki zayıflamak için... Başkası olsa hiç yoktan 5 kilo verebilecekken bir sadece 1 kilo vermiştim geçen haftaki ölçümlerde.Hayır yani 2 gün aç kalsam zaten verirdi insan bir kiloyu neden böyle oluyordu. Endokrin/metebolizma doktorum araştırıyordu bu konuyu.Yaz boyu tatlı yemedim,ekmek ve karbonhidratı neredeyse sıfıra indirdim yine de olmadı.Geçen hafta gittiğimde dedim ki biliyormusunuz benim yaz boyu yüksek olan şekerim şimdi de olması gerekenden daha düşük.Bayılacak gibi oldum bir kaç kere,zor toparladım kendimi,bilmeniz gerekir diye düşündüm. D vitamini yetersizliğine bağlı parathormon hastası olduğumdan mütevellit bir çok değerime bakılması gerekiyordu. Yine rahatsızlığım nüksetmiş,bir çok belirti baş göstermişti.Üstelik saçlarım da aşırının aşırısı bir şekilde dökülmeye başlamıştı. Öyle ki 1 hafta kadar önce taradığım saçlarımdan dökülen telleri görünce korkuyla gözlerim doldu ve bakamadım banyodaki aynaya. Kel kaldım sandım,kökünden çıktı sanki hepsi.Hemen gidip biotinli şampuan aldım.Ve gider gitmez bunu doktoruma anlattım.
6 tüp kan verdim.Günlerce de sonucu bekledim. D vitamini değerim düşündüğüm gibi düşmüş idi. Parathormon değeri yüksekti ama bir öncekine göre daha düşüktü bu iyiye işaretti.Kalsiyum ve protein değerimde normal değerlere yaklaşmıştı.Damlamın ölçüsü,kullanım şekli değişti.Saç için biotin tahlili vermiştim,düşündüğüm gibi geldi. "Biotin eksikliği".Onun için de ilaca başladık.
Ve tüm bu hastalıklarla uğraşırken,stres yapar bir yandan kendimi rahatlatmaya çalışırken aklımdan hiç çıkmayan bir şey " d vitamini eksikliğini uzun süre yaşamak,kanser riskini arttırır !" Bilir misiniz bunu bilmek insana ne büyük bir yüktür. Ve hiç kimseye söylememek... Zaten adetimdir benim her bi haltı kendi içimde yaşamaya gayret göstermek...
6 tüp kanın sonucu geldiğinde doktor kapısının önünde incelerken fark ettim ki trombosit miktarına da bakılmış.Yani doktorum da benim gibi riskten korkmuş ve değerlerimi bilmek istemiş. Şükür ki her şey stabilmiş.
Şeker konusuna geri dönersek,artık düşüyor olmasından dolayı ilacımı düşürmem gerektiğini sabahları yarım içmemin daha uygun olacağını bir süre sonra da belki bırakabileceğimi söyledi. Buna neden sevinmedim ?
Çünkü şeker ilacını bırakmak demek iştahın artması,kilo almak demek. İyileşiyor muyum daha mı kötüye gitti durum kararını veremedim...Çok dikkatli olmalısın dedi doktorum... Kendine dikkat et.
Tüm hastalıklarım için önerilerde bulundu. Şöyle olursa şöyle yap.Böyle olursa şu kadar ilaç al.
...

Yani demem o ki benim korkularımın,kaygılarımın yanında sizin yaşadıklarınızın nasıl önemi olabilir ki.
Doğdum doğalı ölümün kokusu burnumun ucunda iken ve buna rağmen pozitifliği kendime ilke edinmiş iken ne bozabilir bu kendime ördüğüm kalkanımı. Kim ve ne için ben kendimi kötü hisseder ya da gerçekten mutlu olabilirim. Ben sadece sağlığıma entegre bir hayat sürebilirim. Tek istediğim onun yolunda gitmesi ve hücrelerimin bana kötü haber vermemesidir. Ki bu bile mümkün değil bilirim.Gün geçmez ki yeni bir hastalığın araştırması içine düşer,vücudumdan nasıl def ederim onun yollarını ararım...Şükür bulurum da.İmkansız denen her ne varsa onu yaşar işte kazandım derim kendime.Kimse duymaz zafer çığlıklarımı,kimse bilmez mutluluk ya da bıtkınlık gözyaşlarımı.
Bilseler ne olacak ki sanki. Ne benim kadar üzülürler/üzülseler ne olur ki.Ne de benim gibi sevinebilirler. Benim yaşadığım hayatın kopyasını yaşayabilen olamaz. Tut ki aynı acılarla sınandı bir başkası aynı başarı ile altından kalkamaz.Bu sebepledir ki dünyevi zevklerim yok benim. O kıyafet güzelmiş,bu kozmetik benim olsunmuş,şuraya gidip şu yensinmiş,bu neden böyle olmuş,şu neden öyle olmuş...Benim umurumun sınırları sizinkinden farklı.Kim ne derse desin benim bir gördüklerim bir de hissettiklerim var bu hayatta.Elbette hep iyi şeyler görmek ister insanoğlu ama ben sadece iyi şeyler hissetmek,umut etmekle yetinirim. Hayat bana bu kadarını vermiş. Ben sana acı vereceğim sen içinden mutluluk çıkarabilirsen kıymetini bil demiş. Hayat size gülümserken bana sadece gözkırpmış...Peşinden koşmuşum...Yakaladığımın tadına bakmış,damağıma değil zihnime kazımışım. Kaçırdıklarım için eskiden üzülürken şimdi sadece iyinin,güzelliklerin,pozitif olanın,sağlığın peşindeymişim.Bir masalsa hayat,ben hep kötü senaryo duymuş iyiye yormuşum...
Belki çok aptalmışım,belki de aklın sınırlarını zorluyormuşum. Bildiğim tek şey var ki,ben bu yaşıma çok zor geldim. Çok kez buraya kadarmış diye duyduğum,tam o esnada yeniden doğduğum bir hayatın sınırlarını bırakın da istediğim gibi çizeyim. Pozitifim diye yargılamayın beni...Salak sanmayın herkesin iyi yanını gördüğüm ve olumsuzluklara rağmen tebessüm edebildiğim için. Ben bana iyi gelmezsem kimseden fayda yok bilirim. Kimsenin koluna girerek yürüyemez insan,ya iki ayağının üzerine basmalı ya da onu yürüten ne ise o uzvunun farkına varmalı.
Hayat bir farkındalık. Bu yolda ya yürümeyi seçip farkında olacaksın aldığın nefesin. Kıymetini bilecek,kimsenin,hiç bir şeyin seni olumsuz etkilemesine izin vermeyeceksin.Ya da herkesin,her şeyin seni etkilemesine izin vereceksin. Ama unutma ki sen bu yaşa gelene dek geçtiğin sınavlarda yalnız idin. Allah'ın karşısında tüm günahlarına rağmen sınav olup affedildin.Kah sağlığın bağışlandı,Kah başka beklentilerin yaşamına katıldı. Farkına var,yaşam amacın ne ise kıymetini bil. Ya da git kendine hemen bir yaşam amacı belirle. Allah'ın sana verdiği bu canı,günün ağırlığında ezip geçme.
Yoğur onu ellerinle.Sen istersen olur bence.Oluyor...İnan önce...Kendine ve hayata...Başka ihtiyacın olan bir şey yok aslında. Sen ve Allah yeter kalbine...

29 Eylül 2015 Salı

Sağlıkla,Şükürle,Mutlulukla



Bu ara yazmaktan çok okumaya verdim kendimi. Öyle keyifli öyle iyi hissediyorum ki kendimi... Kabuğuma çekilmek istedim bir süre. Kelimeler boğazımda düğüm düğüm çözülmeyi bekliyor,tıpkı tutulan sırtımın açılmasını beklediğim gibi.

/sen zoru seversin/ diyor içimden bir ses. Severim elbet... Zor olan kıymetlidir...Zor olan kazanılmayı hak edendir... Sağlık bunların başında gelir. Yokluğu da varlığı da şükür sebebidir.

Lakin hayatımı kolaylaştıracak etkenler de olsa hiç fena olmazdı.Onun da kıymetini pekala bilirdim.Bu kadar zorlaştırmaya gerek yok,yaşıyoruz sonuçta.Bugün varız,yarını kimbilir; sen sadece kıymet bil .!!!

10 Eylül 2015 Perşembe

Şükür ve Teşekkür

Bir anda oldu ne olduysa... Ve ben mutlulukla huzuru aynı anda alıverdim kalp kapakçıklarımın içine. Hücrelerime sindirdim...


Önce istemek lazımmış. Olmayacağına inanarak bile olsa önce istemek...

Öyle çok istemek ki... Gerçekleşene kadar vazgeçmeden dilemek...
/hani bir söz var ya siz önce isteyin zihin onu gerçekleştirmek için bir yol mutlaka bulacaktır mealinde/İşte aynen de öyle.

...

Şükür ile dolu kalbim... Olmasını istediklerimin mutluluğuyla taşıyor zihnim...
İçimden yükselen ses Şükür Rabbim diyor... Şükür,nasip ettin inanmadan istediklerimi...Olmaz sandıklarımı olur kıldın,bana huzurun kapısını açtın. Akabinde mutluluğun keyfine vardırdın...


Benim ise tek yapabildiğim; TEŞEKKÜRLER diyebilmektir. Fazlası gelmez elimden  ama sen beni mutlu etmenin yollarını hep buldur,kalbime hep daha fazla şükür sebepleri kondur.



3 Eylül 2015 Perşembe

Namaz Ruhu

Bir insanı namaz kılarken izleyebiliyorsanız çok şanslısınız.
Onun o rahmani anına tanıklık etmek, O yüce makama seslenişini,aradaki tüm duvarları kaldırarak Allah'a en yakın yerde olduğu anı sessizce izleme şansınız var ise,kıymetini bilin.

Yaşadığınız ve yaşayacağınız her şeyden üstün bir durum olduğunu düşünmekteyim.
Düşünsenize biri,sizin yanınızda namaz kılıyor,siz seyrediyorsunuz.!
Hazzı bambaşka... Anda kalın... O anın keyfini yaşayın...


31 Ağustos 2015 Pazartesi

Deniz Yusuf

/Bu yazıyı yazmak bir mecburiyettir./

...

Aylar önce ana rahmine düşmesinin ailemizdeki sevincini paylaşmıştım sizinle.bakınız işte burada .
Dün Deniz Yusuf'umuz dünyaya geldi.Henüz Handeyle konuşamadım. Eşiyle görüştüm bugün. Telefonu kapattığımdan beri de aklım onlarda.Eşi Handenin ve bebeğin iyi olduğunu ama narkoz almasının ağır geldiğini, tam anlamıyla doğumun keyfini yaşayacak hale gelemediğini söylemişti.

Bir kaç saattir kendi kendime kurup duruyordum. Yahu ben beyin ameliyatı oldum,alt tarafı bir doğum ! derken...Annemi aradım. Ben çok mu hafife alıyorum anne,telefonlara bakabiliyor olması gerekmez mi doğumdan 24 saat sonra dedim.
Ben öğrenirim şimdi sen kapat bakayım teli dedi. Teyzemle konuşmuş,durumun gayet iyi olduğunu ufak bir sancı durumundan dolayı bizim kızın naz yapmakta olduğunu öğrenmiş. Hay ben senin nazına dedim içimden... Yahu insan merak ediyor işte. Aynı şehirdeyim ama gidemiyorum yanına. İki farklı yaka iki farklı uçtayız onunla. 
...

Deniz Yusuf'um... Nasıl mis kokarsın sen şimdi. Nasıl da güzelsin,tıpkı ailemizdeki diğer bebekler gibi. Hepinizin yeri ayrı tabi ama sen bir başkasın benim için. Annenin yeri nasıl ki ayrı kalbimde,o vefasızlığına rağmen içim gitmekte şuan. Nasıldır,ne yapıyorsunuz acaba diye düşünmekten deli oldum iki gündür. Bilirim ben aynı durumda olsam bu kadar düşünülmem. Umrumda değil... Ben kalbime,içimdeki sevgiye söz geçirmeye niyetli değilim. Tüm vefasızlığına rağmen oğlum,anneni bir başka severim. Onun kanından,canından beslendiğin için olsa gerek çok güzelsin çocuğum... Mis gibi kokarsın sen şimdi ve teyzen kimbilir ne zaman sarabilecek seni.

Deniz Yusuf'um... Can oğlum... Mis kokulu bebek... Ailemizin en miniği... Annenin yaptığı nazlar sana hafiflik olsun... Huzurlu,sağlıklı,mutlu bir bebek ol. Çocuk ol...İnsan ol...
Biz nasıl ki annenle kardeştik,sen de kardeş ol kuzenlerine... Sen de sev onları bizim birbirimizi sevdiğimiz gibi. Ama sen çocuğum acısında da yanında ol sevdiklerinin. Gözlerinin içine bak,senin için kalbi titreyenlerin. Mutluluklarını hep paylaş,sıkıntılarını hafifletmek için hep dost ol,kardeş ol. Aile olmanın anlamını veremezsek eğer sana çocuğum,sen bil,bilerek gel dünyamıza. Bizim hamurumuzda hep destek olmak vardı birbirimize ta ki geçen seneye dek. Şimdi oğlum,sen yeniledin bizi,tüm kavramlarımızı gözden geçirdik,yine sarıldık birbirimize annenle. Tüm gücümle denedim yeniden ablası olmayı,yeniden dost olmayı,yeniden akrabalıktan aileye ulaşmayı.
Sen çocuğum, uğraştırma bizi ve çocuklarımızı. Hep yanlarında ol. Zor değil bu. Çünkü onlar da hep yanında olmak isteyecekler. Böyle görecekler,böyle büyüyecekler. Dedim ya çocuk hamurumuzda bu var bizim.Yeter ki sen zamana yenik düşürme değerlerini. Aileni,akrabalarını,dostlarını herşeyin üstünde tut bebek. O minicik kalbinle 24 saati geçirdin koskoca dünyada. Sayısız günün var inşallah aramızda.
Zorluklar olacak hayatında,kolaylaştıracağız biz.
Üzüntüler olacak,yaralarını saracağız.
Çok mutlu olduğun anlarda yanında olacağız,paylaşacağız.
Başarılarını birlikte kutlayacağız, yenilgilerinde ellerinden tutup bağrımıza basacağız.

Çocuğum hoş geldin ailemize.Hoş geldin dünyaya. Hoş geldin annene,hoş geldin teyzene.
Mis kokulu yavrucuğum,bahtın da ömründe, aldığın her nefeste ferahlıklar içinde olsun inşallah. Anne ve baba kavramını  ailene yaşatan o güzel varlığına bin şükür... Ömrün uzun olsun... İlk 24 saatin kutlu olsun...

30 Ağustos 2015 Pazar

Harika Haftasonu

Geçtiğimiz pazartesi günü watshaptan bir mesaj geldi. "Fotoğrafını gönderdiğim parfümü istiyorum"
Tabi canım zaten indirimde,hafta içi getirmiş olurum ama sana nasıl vereceğim dediğimde,sana gelmek istiyordum bir türlü kısmet olmuyordu bu da bahane olur işte dedi.  Nasıl mutlu oldum anlatamam.
Cumartesi günü işler pek olmuyor hem çalışır hem sizi ağırlarım,bekliyorum o zaman dedim. Eşiyle konuşup haber vereceğini söyledi. Günler geçti aramadı. Evde yalnızım ve ilk kez bir misafiri ağırlayacağım.Yani tatlısından tuzlusuna tam menü ile ve evime ilk kez gelecek olan pek ağır misafirlerimi en iyi şekilde ağırlamam lazımdı. Bunun için bir iki gün önceden başladım hazırlıklara. 2 gün önce geliyorsunuz değil mi diye mesaj attığımda, getiririm dedi ama kesin değilmiş,işi olmazsa getirecekmiş dedi. Son ana kadar da belli değildi. Ama biliyorum ki,patronum sırf benim dilimden çekindiğinden beni onca hazırlıkla yüz üstü bırakmaz,getirirdi.Buna olan inancımdan dolayı pek üstelemedim. Hazırlığımı yaptım ve beklemeye başladım. Cumartesi günü saat 14 oldu ve hala ses gelmeyince dayanamayıp patronuma mail yazdım. "Kaçta getiriyorsun eşini.Hazırlığımı yaptım bekliyorum.". Cevap olarak annenler evde mi yazmış. Tamam dedim yeter bu cevap.Demekki getiriyorsun onları bana. Evde olmadıklarını yalnız olduğumu yazdım.
1 saat kadar sonra geldiler. Patronum,eşi,eşinin annesi ve İnci. Allah'ım...Sen yer yüzüne İnciyi meleklerin habercisi olarak mı gönderdin. Böylesi güzel,böylesi akıllı ve sempatik bir bebek/çocuk ancak senin mucize habercindir.Bilen bilir kız çocuklarına hassasiyetim dillere pelesenktir. Çocuk çok kıymetli bir hazinedir.
Ailesini bırakıp gider diye düşündüğüm patronum da evime misafir oldu. Hemen masama bir servis daha ekledim. İlk kez yaptığım bisküvi pastasını çok beğendi patronum,salatayı Hilal'e özel yapmıştım. Hani senin o meşhur salatalarından yemeye geldim diye oturdu masama. Beklentisini karşıladığımı anlayabildim ifadelerinden. 
Evet çok yoruldum. Evimin biraz büyük olması ve mutfak ve salon arasındaki mesafeyi sayısız kez gidip gelmiş olmak oldukça yorucu idi. Bir de günlerce gelip gelmeyeceklerini bilmeden hazırlık yapmanın stresi,anlayamazsınız halimi.
Öyle keyifli idi ki...
Patronumun eşi değil,en yakın arkadaşlarımdan biri o.
Beni ilk tanışma için evine davet etmiş üzerinden bir sene geçince de kendisini misafir edebilme mutluluğunu yaşatmış olmasının dışında, zevklerimiz,karekterlerimiz,yeme içme alışkanlıklarımıza kadar çok sayıda ortak noktamızın olduğu,dertleşebildiğimiz,birbirimizi anlayabildiğimiz,yan yana geldiğimizde yıllanmış dostluklar gibi özlem giderdiğimiz pek sevgili,pek değerli arkadaşım...
Hatta öyle ki,kimseye anlatmazken ben patronumu eşine şikayet edebildiğim,onun hakkında kimseyi konuşturmazken eşini bana şikayet edebilen,dedikodu değilse bile çekiştirmeler yaptığımız,hakkını da her zaman verdiğimiz çok güzel bir iletişim var aramızda.
Keza çok kıymetli annesini de anneme benzetirim karekter olarak. Lakin bazı noktalar var ki,annemin ne kadar özel ve değerli olduğunun altını çizdirdi bana. Bir evlada nasıl her durumda kıymet verilir,derdi dert bilinir de annelik iç güdüsüyle sarıp sarmalanır... Bir kez daha şükür dedim,şükür benim annemsin... Neyse...
2 yaşındaki İnci... Allah'ın yer yüzüne indirdiği melek sureti sanki. O naif sesiyle yeni çözülmeye başlayan dili ile,kapıdan içeri girer girmez "oyuncak" dedi bana. Oyuncak yok mu?
Aradık taradık bir kaç küçük parça oyuncak tutuşturduk eline.Yetmedi ama idare etti bir süre. Sonra babasıyla parka gittiler biz kaldık arkadaşım ve annesiyle baş başa.
17 de gelirim sizi alır giderim dedi Yusuf. Hilal'im olmaz dedi,erken gideceksek hep beraber bir yerlere gidelim ben arkadaşımdan ayrılmak istemiyorum.
Benim esaim 17.30 da bittiğinden sonrası için plan yaptık.Her ne kadar patronum yanımda da olsa işi bırakmak istemedim, mesuliyetlerimi bilirim !Kendisinin yanında aldığım işlerin tadı da ayrıca bir başkadır belirtmek isterim.
Kendisi diğer telefondayken,iş telefonu çaldı. Eşine dedim ki,götürsek mi acaba. Ne gerek var açsana dedi. Yok dedim olur mu hiç kendisi ve sen varken benim açmam olmaz şimdi. Ben eşiyim,iş telefonuna bakmam doğru olmaz,zaten işi de bilmem, aç sen,al işi,fark at Yusuf'a. Ya kızarsa dedim.
Ne demek kızmak,ben varken sana kızabilir mi hiç dedi ve telefonu elime tutuşturu verdi. Müşteriyle konuşurken patronum geldi.Onun yanında bir işi organize etmişliğim olmuyor malum evden çalıştığım için. Meğer panik oluyormuşum ben,heyecan da yapıyormuşum. Hele o yanıbaşımdayken internet üstünden müşterimle yazışırken Allah'ım nasıl heyecanlandım. Sanki günde onlarda insanla ben yazışmıyor,patronumun yetişemediği telefonları ben aramıyorum gün içinde. O yanımdayken aldığım işi odanın ortasında zıplayarak kutladık adeta. Malum gün durgundu ve ben ondan çok iş almış idim. Onun kıskançlığı karşısında nasıl sevindim bilemezsiniz.Eşinin desteği,patronumun aslında hoşuna giden ama belli etmeyen başarılı müşteri ilişkilerim.

Konu nerden nereye geldi efendim. Mesaim bitince hızlıca hazırlanıp çıktık hep birlikte. Yakındaki avm ye gidip önce onların alışveriş yapmasını bekledim sonra bir yere oturup dondurma yedik.Evden çıkarken o vaadle yol almış idik. Bol bol fotoğraflar çektirdik,anılar biriktirdik. Gece 20.30 civarı idi evime kadar getirildim.Annesi gelirken bana küçük bir turuncu havlu getirmiş.Alış veriş sırasında da Hilal bir turuncu havlu aldı. Ne güzeldir hediye vermek...Almanın da büyük mutluluğunu yaşattılar bana. Ömrümce saklamak isterim onlardan hatıra.
...
Eve gelirgelmez masamı toplamak,misafirlerimi ağırlama telaşıyla yiyemediğim için biraz atıştırmak istedim. Mutfağa girip çay koydum.O esnada annemi arayıp günün güzelliğini anlatıyordum.Arkadan bir arama geldi,baktım,sonra ararım dedim. Konuşmaya devam ederken 2 kez daha çaldı. Annemi acil kapatıp arkadaşıma döndüm. Açmadı. Merak ettim. Üst üste aramazdı.Arayınca da açardı. Hayrolsun,neden böyle yapmıştı.!
Kızkardeşini aradım. Ablacım abin nerde,beni arıyor,telefonunu da açmıyor.İyi misiniz,yanında mı? derken.Abla sakin ol,iyiyiz,panik yapma abim markete girdi kasa olduğu için telini duymuyordur çıkınca söylerim arar dedi. Meğer bisiklet turuna çıkmışlar,evime çok yakındalarmış.Çay var,yanında da börek ve pasta.Hemen gelin dedim. Abisine sorup döneceğini söyledi.
Hemen arkadan ekrem aradı. "İn aşağıya kahve içelim" dedi. Gelin dedim evde oturalım yiyelim içelim keyf edelim. Havanın güzel olduğunu, sitenin önünde beni beklediklerini canım gelmek istemyorsa da anlayışla karşılayacaklarını belirtti. Nasıl gelmem dedim,ne demek gelmem.Hemen inerim.. Siz gelseydiniz de ağırlasaydım daha iyiydi.Madem öyle istiyorsun bekle,hemen geliyorum.
...

Biz ne zaman kahve içelim diye sözleşsek başka bir şey içiyoruz. Bu sefer de limonata içtik.Boş ve yorgun mideye kahve ağır gelir diye düşündüm lakin böyle ekşi limonata içebileceğimi ummamıştım.
Sohbetin kıvamı,arkadaşımın varlığı limonatanın ekşiliğini kırdı,yumuşattı. Artık kafe kapanacaktı ki kalktık. Kevsercim benimle beraber eve geldi bir şey vermem gerekiyordu.Ekrem kapıda beklemeyi tercih etti. Hazır gelmişken,jet hızıyla,biriktirdiğim dondurma kaplarından ikisini çıkardım tezgahın üstüne, birine 3 adet tavuklu patatesli börek,diğerine 3 dilim bisküvi pastası yerleştirdim. Eminim ben gitmiş olsa idim şefika teyzem öyle yapardı. Paylaşmak istedim...Tatsınlar istedim...
Çayın altını tekrar açıp bir kaç lokma bir şeyler atıştırdım.Sabah kalktığımda şantımın karın bölgesindeki ucu epeyce ağrıyordu. Gün bitti şuan ama hala ağrım var.2 kez markete gitmiş,birinde baya alışveriş yapmış,eve gelip 1 saat boyunca mutfakta bulaşık yıkamış ve 2 türlü yemek yapmış biri olarak dinlenemediğimden olsa gerek hala sancım ufak ufak devam etmekte.Hiç önemli değil.Ben tek başıma misafirlerimi ağırladım,sonrasında da hala ayaktayım ya olabileceklere amenna.
Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışırken umarım hakkını verebilmişimdir bugünlerin.Hoş geldi misafirlerim,her zaman beklerim. İyi ki var arkadaşlarım,hep olsunlar dilerim...
Onlarla ve ve diğerleriyle birlikte geçsin ömrüm.Gelsinler,yiyelim içelim, hayatlarımızın en içinde birbirimizi hissedelim...
Yaşamın güzelliklerini birlikte keşfedelim. Ruhumuza huzur sohbetlerimize mutluluk olalım. Eee arada dedikodu da yapalım tabi. Aramızda olmayanların yokluğunu hissettiğimizin ispatıdır onlar.Dedikoduyu da böylesi masum gösterebilirdik ancak.


25 Ağustos 2015 Salı

Kıskanılmayı Beklemek...

Kıskandın mı beni?
kıskanmadım
Hiç mi?
hiç
Gerçekten kıskanmadın mı yani?
yoo gerçekten hiç kıskanmadım
Sen şimdi beni hiç kıskanmadın öyle mi?
evet öyle.
...

Bu işte bir tuhaflık var. 
Neden? Ben kıskansaydım sen bana önce gülecek sonra kızacaktın. 
Evet ama böyle tadı çıkmıyor ki sen kıskanmıyorsun ben kızamıyorum. Yaşadığım anın tadını çıkaramıyorum.

:)

diyebilen bir patronum var benim. Mesele kadın erkek ilişkisi değil,tamamen hangimiz daha iyi iş aldık,daha kallavi, bir organizasyon yaptık meselesidir.
Ve Kelimelerle Dans,gerçekten kıskanmamış,belki de ilk defa rol yapmak zorunda kalmamış,hayırlı olsunu gönülden dileyerek konuyu kapatmıştır. Gel gör ki,  inandıramamış,bunun için de bir çaba sarfetme gereği görmemiştir.
Kıskanmak mı o da ne,niye ki, niçin... Lüzumsuz bence. Olmasa da olabilir bir duygu insanlık için.


20 Ağustos 2015 Perşembe

Hayatın Tadı

Hayat'ım mutlu olduğum anlardan ibaret; olsun istiyorum. Beni üzen,zora sokan hiç bir şey zihnimde yer etmesin.Bir gün ölürken biriktirdiğim mutlulukların tebessümü okunsun yüzümden.
Onca şeye rağmen hayatın tadını çıkardı desinler.Birileri desin diye değil de,öyle olsun gerçekten.
Hayatın tadı çok az anımda saklı.Her ne kadar bunları çoğaltmak istesem de ne yazık ki  sınırlı.
Ve şükür ki bu anlar yaşandı.!
...

yazının devamı bir gün bir yerde karşınıza çıkacak... :)

17 Ağustos 2015 Pazartesi

İnce Hesaplar Yapma / Yaşa !

O onu demiş,bu bunu demiş... 
Söylenen sözler ok gibi geçiyor sağımdan solumdan üstümden yanımdan...Duyuyorum,susuyorum.
Verecek cevabım var ama ilgilenmiyorum.
Kimin ne söylediğiyle değil, kendimin ne düşündüğüyle ilgileniyorum sadece.
Ha bu çok mu önemli.Göreceli... Ben kendi his ve düşüncelerimi görmeyi tercih ediyorum belli ki.
...
Çünkü artık sadece mutluluk odaklıyım. Yaşadıklarımdan tek çıkarımım gülümsediğim vakitlerde hissettiklerim ve beklentim; kendimi nasıl daha fazla mutlu ederim.
...

İnce hesaplarım yok benim. Bunu şunun için söylerim de, şunu bunun için yaparım gibi detaylarda kendimi kaybetmiyorum.Hele beni nasıl anlar,ne düşünür acaba ile hiç vakit kaybetmiyorum.
Her ne yaşarsam ve kiminle zaman geçiriyorsam,beni mutlu ettiği ve dünyasına gülümseme bırakmak istediğim için bir araya geliyorum.
Ne dert anlatıyorum ne de kaprislere aldırıyorum. Tavırların kendisiyle değil,kalplerin hissettikleriyle ilgileniyorum.Aslında şöyle demek daha doğru olur; ben beni çok iyi tanıyorum.Ağzımdan çıkanın kalbimdeki yansımasından şüphe duymuyorum. Bu yüzdendir ki eleştiri ya da yargı önemini yitiriyor nazarımda.
İyi ol,iyi düşün,iyi yaşa ve iyi hissettir hayatındakileri.Diğer tüm her şeyi sil at zihninden,keza yormaktan başka bir işe yaramıyorlar seni. Yaşamın amacı mutlu etmek olsun sadece,karşılığı limitsizce ekiliyor yaşam hanene. Denemekten çekinme. Tüm karekteristik özelliklerini koy bir poşete ve sadece gülümse.
Feyza hanımın dediği gibi "rahatt bıraakk aklından geçenleri".al bir derin nefes ve rahatttlaaa... Seyret bak yaşam çizgindeki güzel değişimi...
...

Şimdilik bu kadar söyleyeceklerim. Sadece şimdilik... Yaşadığım sürece yazarım. Yazmak benim yaşam amacım...


15 Ağustos 2015 Cumartesi

Anlamanızı Beklemeden...



Öyle uzun yazmak istiyorum ki... Okunmak kaygısı duymadan,içimi boşaltmak hafiflemek,rahatlamak arzusundayım.

...
Bu ara o kadar zor şeyler yaşıyorum ki inanamazsınız. Gerçi ben hayatımın her döneminde zorluklar yaşadım. Hep zordu hep mücadele etmek ya da çözüm aramak durumundaydım. Ve bu dönemlerimde ne "tesadüftür ki" yalnızdım. Yine yalnızım.
Beni alaşağı eden bir hastalıkla mücadele etmekteyim. Mucize bekledim sabahlara dek dua ettim. Mucizeyi yaşıyorum şimdi. Düşünce gücümle sağlık bulduğuma inanıyorum. Ama öyle ağır ki bu dönem... Birileriyle paylaşarak hafiflemek isterdim.Nasıl olduğum merak edilsin,iyi olmam için yalandan da olsa bir şeyler yapılabilsin dilerdim. Sitem değil söylemek istediğim,yalnızlığımı ifade şeklim.

Eskiden telefonumda dakikalarım bitmez iken 1 haftada bitiverdi bu sefer. Aramadığım hastane konuşmadığım doktor kalmadı neredeyse.Maille ulaştıklarım da cabası.
Hani sen yoksun ya yanımda ben kimseye derdimi anlatmıyorum artık. Çünkü kimse gerçekten iyi olmam için dinlemiyor beni biliyorum. Kendi dertleri benimkinden ağır ise öteleniyorum,dinliyormuş gibi yapılmasından haz etmiyorum. Çünkü ben hiç kimse için mişli mışlı tavırlar sergilemiyorum.

Yani demek istediğim çok yalnızım...Kendime yetebiliyorum.Lakin bazen bir destek istiyor ruhum.
Bu akşam çok sevdiğim biri dedi ki; şu yaşıma kadar senin kadar güçlüsünü görmedim. Geçen gün bir başka sevdiğim insan,bu gücünü nereden alıyorsun diye sordu. Yaşamımın sırrını merak ediyormuş.Öyle güzel ki bunları duymak. Nasıl şarj oldum bilemezsiniz. Güçlü görünmek, her şeyin altından kalkabiliyor olduğumun sanılması ne büyük mutluluk. Bunun içindi zaten 30 yaşımın çabası.
kimse bilmesindi 1 haftadır şantımın sızladığını,sancı içinde kıvranmaktan dolayı evimin işini bile hakkıyla yapamadığımı. Acıdan adım atamadığımı ama sancımın geçmesi için yürümek mecburiyetinde olduğumu. Kimse bilmesin her gün kapıcıya aldırmadığım bir ekmek için dışarı neden çıktığımı. Sancılardan dolayı başımın döndüğünü,müşterilerimle konuşurken dünyanın başıma çöktüğünü.

Ameliyattan başka çaren yok derken doktorun biri,bir mucize olduğunu,bir ilaç ile ömür boyu yaşarsam iyileşemeyeceğimi ama daha da kötüleşmeyeceğimi duyduğum günler...Hayat hikayemi bilgisayara geçirirken doktorun bana dönüpte, senin şu an tekerlekli sandalyede hayata küsmüş halde etrafından gelip geçen hayatı izliyor olman gerekirdi,oysa senin gözlerinin içinden hayat akıyor. Nasıl bu kadar pozitif enerji dolusun,bunun için ne yapıyorsun demesi... Ne hissedeceğimi bilemediğim o an,hayatım geçerken gözümün önünden, ben başka türlüsünü bilmiyorum. Bana böyle öğretildi.Başka türlüsünü bilmiyorum ki deyişim. Doktorun seni taktir ediyorum demesi. O taktir... Üzülsem mi sevinsem mi... Tam da bunun için değil miydi...Yıllar önce katıldığım o seminerde de beyin cerrahını şaşırtan hayat hikayemle onlarca insan ve engelli çocuğa umut olmamış mıydım. Ben benim yaşadıklarımı yaşayan ve bu hikayeye ortak olan ucundan kıyısından olabilecekleri bilen insanlara yaşamın diğer yüzünü göstermek amacında değil miydim. İçimdeki enerjiyi her daim iyileşmek niyetiyle kullanmıyormuydum. 
Pes esmek nedir yahu... Nasıl bir şeydir ki o.!
30 yaşımda belki 30 farklı durum içinden ne zaman başladığını bilmediğim ama her daim kendi içimdeki güçten beslendiğim enerjiyle çıkmamışmıydım ben.

Bu ara neden böyle serildim yerlere peki.Neden sağlığım için bu denli uğraşırken,özler oldum bazı insanları. Özler oldum yanımda oluşları. Kendimi bir teslim etsem de bıraksam tüm ruhumdakileri diyebileceğim insanları arar oldum şu ara. Ben ki kimseye ihtiyaç duymayan boyundan büyük güce sahip olan,cürmü kadar yer yakan minik insan. Neden bu kadar yalnız bırakıldım.
Bu muydu hakkım. Sana ihtiyacım var diye mi alnıma yazmalıydım. Anlaşılmıyor mu zayıf tarafım. Herkes gücümü farketse de birileri yıprandığımı göremez mi,bilemez mi. Ben itiraf etmesem de tutup kulağımdan sarsıp kendime getiremez mi. İçimdeki gücü hatırlatıverseler ne olur sanki.

Çok şey mi bekliyorum hayattan. Sağlık yok onu biliyorum. İnsanlıkta mı yok... Kimseye hiç bir şey veremedim mi ben bu hayatta. Ne zaman alabileceğim geri dönüşlerini. Yahu acı çekiyorum biri de gelip silsin gözyaşlarımı.Bu olmasın kaderim...  Hastane hastane dolaşırken ben dik durmak çabasındayken, 15 yaşındaki erkek kardeşim telefondan mesajlar yazdı her gece. Ne mi diyordu mesajında; tek bir kalp koyuyordu her gece, günlerce. O kalp koyup susuyordu ben üzüntüden durmayan gözyaşlarımı mutluluktan akıtmaya başlıyordum. İyi sonuç alana kadar, bana destek olan o hayatımın anlamı, canımın parçasının bana hissettirdikleri şuan tekrar peydah oluyor yüreğimde.Gözlerimden akan yaşlar klavyemin tuşlarını bozacak cinsten.Neyse...
Hep deriz ya en sıkıştığımız noktada; hayırlısı... Hayırlısı işte. Kim neden sıkıştı,neden beni bu aciz halimle baş başa bırakmayı yeğledi bilmiyorum ama tek bildiğim yalnızlıktan fazla yoruldum.Kendi başıma mucizeye kavuştum,hastalığımın seyrini değiştirdim ama yalnızlığımı delip geçemedim.
Şimdi yine içimdeki güce sığınırım... Her ne yaşanacaksa hayırlısı...Uzun ve karanlık bir yol var önümde. Gün ve gün aydınlanan,yorucu,yıpratıcı.
Bu da geçer ya hu ! Bu günler de biter. İnşallah bir gün benim de kalbim güler...

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Can'ım...


Canım yanıyor... Söyleyebileceklerim bu kadar...

24 Temmuz 2015 Cuma

Ahh Hayat




Neden dikenlerini batırıyorsun hayat. Neden,ben  seni bir çiçek şefkatiyle okşamak isterken, sen beni kanatıyorsun.
Derim her yenilendiğinde yeniden canımı acıtıyorsun...
Yapma...

...



not:bu fotoğrafı çekerken mis kokulu cümlelerde kullanmayı niyet etmiştim. Neye niyet neye kısmet...

20 Temmuz 2015 Pazartesi

Neden

neden?
Neden hep bu geç kalınmışlık...
Zamansız mutluluklar yaşamaktan bıkmadık mı
Keşkelerime birini daha eklediğin için teşekkür mü etmeliyim sana,yoksa kızmalımıyım ağız dolusu laflarla. Bilemedim ben.Bugün yaşadığım birbirinden farklı durumlar aptal etti beni.

Sanırım doğalgaz kaçağındaki sızıntının eseriyim şuan.Mutlulukla bu kadar başa çıkamıyor olmamın başka açıklaması olamaz.

14 Temmuz 2015 Salı

Evimde Ramazan Ruhu



Nasıl anlatsam bu günü...

...

Çok severim misafir gelsin. Çok severim,çeşit çeşit  yemek yapayım,ağırlayayım.
Ramazan ruhu evimi şenlendirsin bayılırım. O yaşayamadığım ramazanlar içimde hep bir burukluktur benim. Ömrümce sadece 1 gün oruç tutabilmiş olmak,doktordan izinle,annemin korkularıyla...Tek bir gün ve çocukluğumda.Sonrası yavaş yavaş çekildi el ayak ramazandan. Önce babamın kalp kirizi sonra annemin ve halamın şekeri. Biz ramazanı unutalı epey oldu yani.
Zaten artık ayrıyım da annemlerden. Hem yaz aylarım hem de ramazanım tek başıma ve manasız ve anlamsız ve boş boş geçmekte.
Geçen ramazan...
Öyle güzel bir gün yaşamış,öyle güzel bir misafir ağırlamıştım ki... Tadı damağımda kaldı. Evim şenlenmişti. Haneme ramazan gelmiş idi. Kalbimde nasıl kelebekler uçuştu onun gelişiyle kendisi bile bilmez belki. Öyle özel bir misafirdi ki,öyle özel bir anlam kattı ki evime.Ruhuma ramazanı yaşattığını bilmezdi kendisi bile.
Bu yılda aynısını yaşamayı çok istedim. Keşke yine evime ramazanı getiren kendisi olsa idi. Nasip olmadı. Fakat bu gün canım...Çok değerlim,fazlasıyla kıymetlim... Ömrümce en çok sevdiklerimden,en eski bildiklerimden,yüzü yüzüme doğarken kazınan,gözleri ruhundan akan ışıkla her daim hayatımı sarıp sarmalayan...Her ne konuda olursa olsun destek olan. O varsa bana bir şey olmaz diyebildiğim abim... Farklı annelerden ama öz kardeşten öte sevdiğim.Adına kuzen denen lakin abi sıfatını doyumsuzca yaşayabildiğim...
Geçenlerde konuşurken,bayramda annemlerin yanına gitmek istediğimi ama evde Badem'i(muhabbet kuşumu) bırakmaktan korktuğumu söylediğimde,ben gelir alırım sen git tatilini yap demişti. Yok ben ayarlarım 3 gün yalnız kalabilir,ne gerek var onca yolu geleceksin ki dedim. Sen bana vermek ister misin,bende kalırsa rahat eder misin onu söyle dedi. Ne demek dedim...Ne demek... Sen varsan bir cümlede benim için hep rahat,en rahat.
Bugün iftara geldi.Heyecanı beni dünden sardı. Ne yapsam da nasıl ağırlasam.Sanki ilk defa geliyordu evime.Sanki en samimi ama yeri geldiğinde çekindiğim arkadaşlarımdan biriydi. Neyi nasıl yapsam en çok hoşuna giderdi. Neyi çok seviyordu da,bayıldığı yemekler neydi.Ne kadar tanıyordum onu,arayıp annesine mi sorsam acaba,ne ağır gelir,dokunan bir şeyler varmıydı ki. Ben en güzel neyi yapardım,becerebilir miydim acaba güzel bir sofra kurmayı.
Allah'ım bu heyecanı yaşamak...1 yıl sonra evimde tek başıma bir misafirimi,çok değerli bir misafiri ağırlamak...Üstelik yine bir ramazan ruhunu evime teneffüs ettirme çalışması. Benim için benim evime gelinmesi... Değer verilmesi...Hissettirilmesi...
Sakın fazla bir şey yapma yiyemiyorum dediği için içimden gelen her şeyi yapamadım ama elimden geldiğince bir kaç şey yapıp ağırlamaya çalıştım abicimi.
Evim özeldir.Evime gelenler özeldir. Evime kendi ruhlarını katıp  sonraki sayısız günüme işleyenler,ruhuma mühürle imzasını atanların yeri bir başkadır.
Badem'im...Gitti bugün. Çok bağırdı gitmemek için. İki gündür anlatmama rağmen gelip alacağım seni sakın üzülme dememe rağmen gitmemek için çaba gösterdi. Gözyaşlarım bir kuş için de ağlanır mı cümlesini duymamak adına kurudu kendi kapakçıklarında.
İnsanlar doğurdukları evlatları nasıl bırakıyorlar cami köşesine acaba. Bunu düşünüyorum bugün mütemadiyen. Nasıl bir vicdan taşıyoruz. Nasıl insan olmaktan bu denli uzaklaşıyoruz. Benimle onlar rasında nasıl bir fark var acaba...
Neyse.İki duygu bir arada yaşadığımdan oldukça duygusalım şuan.
Teşekkürler Allah'ım. Bu yılda evime bir gün de olsa ramazan ruhu yaşattığın için. Bademi gözüm arkada bırakıp gitmeme razı olmadığın için. Bana yaşattığın ve hissettirdiğin her güzel şeyin tadına varabildiğim için. 

Öyle işte... Bitmez bu yazı. Kalbim buruk...Kalbim mutlu...Kalbim hüzünlü...Kalbim yalnız..Kalbim kalabalık.. Kalbim kendine dost...Kalbim kendinden uzak...
...

13 Temmuz 2015 Pazartesi

Çocuk

Anlatacak çok şey var aslında ama hangi birinden başlasam diye düşünürken hiç birini anlatmamayı tercih ediyorum birden.
İçimden geçen bir cümleyi not düşmek istiyorum sadece.
Ben bir çocuk sevindirmek istiyorum. Çok içten ve gerçekten.
Allah'ım bana bu fırsatı verir mi bilmem. Bir gün bir çocuğa yetebilecek durumda ve konumda olmayı ne kadar çok istediğimi bilendir şüphesiz. Kadir gecesinin mübarekliğinde bir çok duamın yanı sıra bunu da eklerim mahçup sözlerime. Kabul ederse güler yüzüm,huzur bulur kalbim.
Bilmem belki bir gün ben de bir çocuğa yetebilecek hale gelirim. Bir bilsen bunu ne kadar çok isterim...
Yardıma muhtaç sayısız insanı görüp kılını kıpırdatmayan kullarız çoğumuz. Listenin başına da kendi adımı yazabilirim. Ne kadar az iyilik yapabiliyoruz ne kadarını içten ve gerçekten isteyerek,farkında olarak yapıyoruz. İyi insan olabilmek adına ne az gayret içindeyiz. Şahsen isterdim bir nebze faydalı işler yapabilmeyi. Bunun için bir insanın neye ihtiyacı var ki ? vicdan ve merhamet duygusu gelişmiş bireyler olabilmek yeterli. Allah'ım duy sesimizi. En başta da benimkini.Vicdan ve merhamet duygusu ver kalbime iyi insan olabilme yolunda gayret göstermemi sağla. Beni iyiye yönelt. Bir çocuğun yüzünde gülümseme olduğum günlere eriştir. Bir çocuk sevinsin,dünya değişsin... 

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Kötüsün İnsanoğlu(!)



Benim yaptığım da işmiymiş,evden çalışmak da neymiş. Allah bilir bütün gün yan gelip yatıyormuşum. Çalışmak böyle olmazmış. İnsanların sabahın köründe,otobüslerde canı çıkıyormuş. Hayat çok zormuş.Bir de çalışıyorum diye hava atıyormuşum. Aa bir de ne zaman görseler geziyormuşum. Valla hayat bana güzelmiş. Acaba ben ne şanslı olduğumu biliyormuymuşum. Onu bunu bilmem de bazen şu saygılı kişiliğime küfrediyorum. Bu kadar susabildiğime,gülümseyerek geçip gittiğime vallahi şaşıyorum. Nasıl oluyor da ben en hassas olduğum konulardan birinde insanların tepkisine kayıtsız kalıyor gibi yapabiliyorum,PES(!)
Ön yargılarınıza,yaşınıza ve yaşamışlığınıza rağmen yargılamalarınıza,hayatı bu kadar hafife almanıza,tek düzel görmenize ve kendinizden ibaret sanmanıza,doğruların çeşitliliğini tanıyamamış olmanıza,yıllarca çalışmış olup da paradan başka bir şey kazanmayışınıza PES(…)


.............
Üstüme gelme insanoğlu.Ezilirsin ağırlımda,benden söylemesi. Öyle kuvvetli,öyle ağırım ki bu ara bence sen bana hiç yanaşma.Bırakın ben kendi kalkanıma sarınıp,kabuğumun içine saklanıp yaşayıp gideyim. Yapmayın...Kötü olmayın. Bana zarar veremiyorsunuz ama kendinize yazık. Bu yaşa kadar hala iyilikten nasibini alamamış insanlar görünce kendi derdimi bırakıp üzülüyorum hallerine.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın durumundayım. Ne olur bulaşmayın.akmayın,kokmayın,yanıbaşımda dolaşmayın. Herkes kendi hayatını yaşasın da bana el uzatmasın. Beni görmesin,yok saysın.Yeterki zararı dokunmasın. Beni kendi gücümle başbaşa bırakın,az kaldı dünyaları delecek durumdayım. Enerjimi çalmayın. gidin içinizdeki pislikte,art niyette,kötülükte yıkanın da küllerinizden yeniden doğuverin.Aklanın paklanın da yaşamın tadını çıkarın. Ama ne nolur bana bulaşmayın. Hayır yani istediğinizi de alamıyorsunuz,yazık oluyor kurduğumuz cümlelere,zihninizden benim için geçirdiğiniz fesat sözlere.  Yoksa gülüveriyorum bu süreçte.İyi de geliyor hani. 

O'nun Hikmetine Sığındım...

Bir bilsen nasıl üzgünüm. Özür dilemenin bin bir çeşidi vardır elbet ama ben tekrar yapmamayı yeğlerim.Bilirsin pek hatamı kabul edebilen biri değilim. Çünkü kabul ettiğimde perperişan oluyorum işte böyle.
...

Kafamı nasıl meşgul tutarım diye düşünüyorum.İşten arta kalan zamanda  bol bol yemek yapıyorum. Yiyemiyorsak,buzluğa koyuyor lazım olunca çıkarırız diyorum. Öyle çok okuyorum ki,adaptasyon bozukluğum sebebiyle hem her gün okuyamıyor hem de sadece bir kaç sayfayla sınırlanıyordum. Şimdi haftada 3 kitap bitirdiğim oluyor.
Nefes... Son zamanlarda kazandığım en önemli şeylerden biri...Bıraksanız sabaha kadar nefes çalışabilirim. Başım dönünce mecburen bırakıyorum. 21 nefeste sınırlıyım şimdilik.
Ve bir de yapmaya çalıştığım ama başarı oranından emin olmadığım; pozitif düşünme durumu var. Öyle izole ettim ki kendimi hayattaki her şeyden. Kimse içime işlemesin,kimse bana zarar veremesin,düşüncelerime tortu oluşturmasın istiyorum. Her şeyin iyi olacağı inancına bir zarar gelmemesi için ne gerekiyorsa yapmaya çalışıyorum. 1 ayı doldurdum.3. kutu ilaç bitmek üzere. ama Bayramda annemlerin yanına gidip bolca güneşleneceğim. D vitaminini iliklerime kadar çekip hemen ertesinde tahlile gireceğim. Diliyorum,istiyorum,inanıyorum ki o ameliyatı olmama gerek kalmayacak.

Aksi duruma hazır değilim. Korkuyorum. !
İyi bir şeylere hiç bu kadar ihtiyacım olmamıştı. Birine sarılmaya mesela,birinin ışık saçan gözlerine bakmaya, bir güzel söz duymaya. Yanındayımı hissetmeye.Öyle olmasa da öyleymiş gibi davranılmasına öyle ihtiyaçlıyım ki şu sıra.bu günlerde geçecek ve güleceğiz bir süre sonra ama amalarda boğulmadan ilerlemek istiyorum yolumda.



24 Haziran 2015 Çarşamba

Uykuu Birazzz Uykuu

Uykuyu bir çok insana göre, biraz fazla severim belki ama hiç bu kadar uyuma heveslisi olmamıştım hayatımda.Sabah çok zor kalkıyor,işe başlıyor ve aradan bir kaç saat geçince uyuklamamak için kendimi zor ayıltıyorum.Ne olacak bu durum bilmiyorum. Gece 1-2 gibi yatan biri iken 22.30 da yattığım çok oluyor bu ara. Doktor halsiz misin dediğinde hayır cevabını vermiştim çünkü ben 2 kez aır kansızlık geçirmiş 1 ay boyunca yataktan kalkamayacak hale gelmiştim. Şimdi her işimi yapabiliyor olduğum,hayattan geri kalmadığım için halsizlik yok diyorum amma velakin ben baya çaptan düştüm bu ara.
Kullandığım damla işe yaradığımı değerler oynama gösterdiğimi,yoksa daha mı kötüye gidiyorum,hiç bir şey bilmiyorum.Sadece kendimi iyi olmaya odaklıyorum. Elimden bir tek bu geliyor,çok şükür bu bari geliyor.
Tek bildiğim hiç uykumu alamadığım...

22 Haziran 2015 Pazartesi

Kıcasık Tatili Uzunca Yazınca:)

Sosyal medyayı hayatımın her anında kullanıyorum ama buraya bir süre ara verdim.Çünkü burada yalan söyleyemiyorum. İyiyim taklidini pek sahici yapamıyorum.
...

Cuma akşamı sitenin kapısında kardeşimin işten gelmesini beklerken,abla eve git boşver alışverişi annemlerin yanına gidiyoruz dedi.Ani planlara alışık olmayan ben,hazır değilim gelemem yarın da çalışıyorum zaten deyip markete gittim. Taşıyamayacağım için fazla bir şey almadım. Çay ve ekmek alıp geri döndüğümde kapıda kardeşimle karşılaştım. Asansör bozuktu 10 katı yürüyerek inmiştim çıkması biraz zorladı,sanırım yaşlanmışım:)
O çantasını hazırlarken ben kendimi koltuğa atıp dinlenmeye koyuldum. Teyzemlerin gelmesine sadece 5 dk vardı ki ben de geliyorum deyip yerimden fırladım.Tuvalete gittim dönüşte odama uğrayıp sırt çantamı aldım.İçine sadece bir iki parça özel eşya koyup bilgisayarımı ve telefonlarımı toparladım,yanıma aldım. İlaçlarımı bile evde unutmuşum. Arabaya binmeden eczaneye yetişip,kapanmasına 5 dakika kala bir kutu şeker ilacı aldım. Bir de evden çıkmadan o hayat kurtaracak olan vitamin damlamı almıştım.

Öyle çok koşturdum ki o beş dakikada.Günde 1 saat hızlı yürüyüş yapsam böyle yorulurdum anca. Zaman kısa olduğundan ve aynı gün zaten Bademin kafesini temizleyip,yemlerini vermiş olduğumdan aklım kalmadı. Camları kapattık,tezgah üzerine çıkarttığım tencereleri buz dolabına geri koyduk ve evden fırladık.
Dinlenme tesisine uğrayıp iftar yapıldı.Kaldığımız yerden yola revan olduk. Annemlerin haberi yoktu. Çok aça çok şaşırdılar ve bir o kadar da mutlu oldular.
Daha 3 gün önce yanımdan giden kardeşimin gözleri öylesi parladı ki,bana sarılışını uzun süre unutamayacağım. Pazar akşam üstüne kadar neredeyse yapışıktık birbirimize,erkek kardeşimle.
Allahım bir yol göster bana,nolur endişelerimi al sök kalbimden diye yalvardığım günlerde öyle iyi geldi ki bu kısa tatil.Cumartesi çalışmış olmama rağmen tadını çıkara bildim bana kalan bir kaç saatin.
Hem de babalar gününde babamızın yanında tam tekmil bulunmanın güzelliğini yaşadık bu sene de.
Kendim için ne yapabilirim de, bu zor zamanları daha kolay atlatabilirim diye düşünürken böyle bir fırsatı kaçırmak aptallık olurdu.
Dün eve dönerken bize yakın avmde bir konser olduğunu gördük internetten. Eve gelip üzerimizi değiştirip, yemek yeyip çıktık evden. Öyle yorgundum ki. Öyle yorgunum ki...

Ama bir an olsun kendimi düşünmemek,olacak kötü senaryoları düşünmemek için ne yapabiliyorsam yapmaya,zihnimi hep meşgul tutmaya çalışıyorum. Retrobüs grubunun konseri tek kelime ile şahaneydi. Ben ki müzikle iç içe bir yaşam sürmeyen, eğlenceden uzak biri iken,avuç içlerim acıyana dek alkışladım. Bir gün bir yerde eğer afişlerini görür, konser haberlerini alırsanız sakın kaçırmayın,sakın.!
Kendiniz için bir şey yapın ve retrobüs konserini hiç değilse bir kez izleyin/dinleyin.. Pişman olmayacaksınız.
En ön sıradan sahnenin tam karşısından izlerseniz beni hatırlayın.Ve yaşatılan güzelliklerin hakkını avuçlarınız acıyana dek alkışlamak ile verin.
...


Ne çok ihtiyacım varmış böyle bir tatile. Toplasanız 24 saat ayıramadım kendime,cumartesi çalıştığım için. Ve kalan zamanda da gezip tozmadım pek. Ama öyle iyi geldi ki.Öyle hafifledim ki.
Neden pek konuşmuyor bu kız diye sormuş babam,anneme. Boşver bırak kafasını dağıtsın hiç üstüne gitme demiş annem babama. Alışık olmadıkları bir insan var karşılarında. Onları daha fazla üzmemek için eğleniyor gibi yapan,ama içinden hep susmak gelen,sadece hayatı izlemek isteyen bir insan olup çıktım bu ara.
Geçecek bu sınavda.Bir mucize olsun diye ettiğim dualarım,ramazan ayının şefkatiyle sonuca ulaşacak inşallah. 




12 Haziran 2015 Cuma

Depresyon Misafirliği


Müsaadenizle ben bir depresyona girip geleceğim.30 yılda ilk defa kendisine misafirliğe gidiyorum eğer beni iyi ağırlayamazsa kaçtığım gibi gelirim.Tünelin sonundaki ışık görünüyor nasılsa ! Sadece şuan gözlerim uzağı iyi seçemiyor da...

10 Haziran 2015 Çarşamba

Nereden Başlasam

Hazır mısınız okumaya,ben hiç hazır değildim bunları yaşamaya.Başlıyorum öyleyse haydi kaleme kuvvet...

Daha önce bahsetmiştim ya hani iki yazı aşağıda,tiroitten şüphelenildi,ultrason istendi diye. Sonucu alıp telefonda doktoruma okudum.Bir genel cerrahla görüşmemi önerdi. Eğer Metin Bey ilaç vermiyor,açıklama bile yapmıyorsa o işte bir iş vardı. Hemen raporları elime alıp araştırma yaptım. Olumsuz şeylerle karşılaştım. En yakınımdaki özel hastaneyi arayıp randevu aldım ve işten izin bile almadan,haber bile vermeden koştum gittim.Dönüşte binanın kapısında komşu ile karşılaştım. Biraz bahsettim durumu. Dedim ki ben nasıl anlatacağım şimdi bunları,evdekilere. Yine üzülecekler,ben nasıl toparlayacağım herkesi.Dedi ki,sen tanıdığım en güçlü ve pozitif insansın. Psikolog olmalıymışsın,ilk seansına da beni almalıymışsın. Sen bunu da halledersin,sakın korkma.Mutlu oldum tabi ama yeterli değildi. Eve geldim.Önce halama anlattım sonra telefonu açıp annemle konuştum. Parathormon değerinin çok yüksek çıktığını, d vitamininin neredeyse vücudumda hiç kalmadığını,fosfor,kalsiyum ve bir kaç değerin daha çok düşük olduğunu parathormonun bu denli yüksek olmasının vücuda ve iç organlara çok zararlı olduğunu,böbreklerimin hızla eriyeceğini,kemik yapımın çok zayıflamış olabileceğini,ha kırıldı ha kırılacak durumda olmuş olabileceğini,bir çok iç organda hasarlar olmuş olabileceğini ya da hızla oluşabileceğini,tüm bunlar için çok acil ve tek çarenin ameliyat olmam gerektiğini nasıl anlatacaktım.!Ve ekledi sen bu değerlerle nasıl yaşıyorsun. Çok halsiz değil misin, kemiklerin kırılabilir dikkat et,kalsiyumun çok eksik. Hayır dedim halim gücüm son derece yerinde. Hiç bir sıkıntım yok. Şaşırdı. Böyle olmamalıymış. Ben de şaşırdım. Acaba tahlil yapan makina bozuk olabilir mi dedim güldü. Tüm değerlerini mi yanlış ölçtü dedi. O zaman nereden geliyordu bu yaşam enerjisi. Hayret etti,hayret ettim.Ben neymişim.! Tek bildiğim hep uyumak istediğim. Dün gece 22.30 da yatıp sabah 8.30 da zor uyanabildiğim.Onun dışında ben hasta değildim,tesadüfen öğrendim ki meğer bitmişim.!

Keşke o odada yalnız olmasaydım.Duyduklarım karşısında,başka yolu yok mu diyebildim sadece. Hayır dedi doktor,tek yol acil ameliyat.Şoke oldum. Yine mi dedim içimden.Yine mi başa döndük.Allah'ım yeter...N'olur yeter...Gücüm yok artık. Kendimi geçtim 15 yaşındaki kardeşime bunları yaşatmaya hakkım yok benim. Bir ameliyat daha olacağımı nasıl anlatırım. Üstelik bu hastalık çok nadir rastlanan bir hastalıkmış.Çok ender görüldüğü için bu işi yapabilen doktor da az sayıda imiş. Her cerrah meslek hayatı boyunca çok az sayıda parathormon hastası ile karşılaşırmış.
Öyle az bilgi öyle kısıtlı bilgi var ki internette. Delireceğim sandım. Bir yolu olmalıydı. Bir çıkışı olmalıydı.Ameliyatta neydi yahu,bir tedavisi illaki vardı. Ne gidecek bir doktor bulabildim ne de farklı bir tedavi. Sadece haftaya tahlilleri tekrarlayalım,belki bir mucize olur,değerlerin düşer o zaman gerek kalmaz ama hiç sanmıyorum demesine sığındım.Bir mucize Allah'ım... 6 ameliyat olmuş ve hiç kendini böyle hissetmemiş olan ben bu sefer çok korktum ve tarifsiz üzüldüm. Olmak istemiyorum diye tekrarladım içimden.


Patronuma mail yazdım durumu bir iki cümle ile özetledim.Cevabı; hiç bir şey yazamıyorum çok üzüldüm oldu. Bir arkadaşıma anlattım o da aynı tepkiyi verdi.Hiç bir şey olmamış gibi davrananlar da vardı,çok sinirime dokundu. Fazlasıyla üzülenler de oldu,telkin etmek için gösterecek çabam yoktu.
Dün gece aklıma geldi. Benim çok eskilerde hayatımı kurtarmış bir doktordu Yavuz Furuncuoğlu. iki böbreğimde bitmek üzereydi ve hayatım onun ellerine teslim edildi.Hiç bir şey yaşamamış gibi bana hayatımı eskisinden daha sağlıklı,tamamen sağlıklı halde geri verdi.

Şimdi medikal park göztepe hastanesinde yardımcı doçent doktor kendisi. Hiç iletişimimiz kopmamıştı. Ne hastalığım olsa kendisine danışırdım. Yine öyle yaptım. Mail yazıp durumu en baştan anlattım ve yapılan tetkikleri mail attım. Fikrinize muhtacım dedim.
Allah ondan iki cihanda da razı olsun. Cennetin kapıları açık olsun kendisine.

Teşhisi doğruladı fakat ameliyat kararını onaylamadı. Ameliyat kararına varılması için bir tetkikin eksik olduğunu ve henüz yapılması gereken her şeyin yapılmadığını,elden gelen her şey yapıldıktan sonra bu kararın verileceğini anlattı. D vitamini takviyesi almam gerektiğini 1 ay sonra tahlilleri yeniden yaptırmamı ve büyük ölçüde problemin düzeleceğini düşündüğünü,eğer değerler düşmez ise ameliyat gerekeceğini anlattı.
Allah'ım bu bir mucizemiydi.Bu adam benim için bir şanstı,orası kesindi.tıp dünyasına 10 kitap hediye etmiş,öğrenciler yetiştirmiş,hayatımı kurtarmış ve hala sihirli aklı ve bilgileriyle bana,sağlığıma ışık tutan bu insana ne desem ne yazsam eksik kalır.
Hâlâ korkuyorum. Hâlâ ameliyat olma ihtimalim var ve eğer gerekli olur ise çok korkuyor ve hiç istemiyorum. Boğaz kısmından yapılacak bir kesi ile parathormon denilen hormonlar alınacak ve eğer başarısız olunur ise bir sürü sorunlar yaşanacak.Kaldı ki tam boyundan geçen şantımın zarar görme olasılığı da var. Tüm bunları düşününce,rahatlayamıyorum doğrusu. Çok üzgün ve mutsuzum. Lakin bir yol belirdi önümde. Acil ameliyat ! Başka yolu yok ! derken biri, ameliyat için erken,daha elimizden gelenin hepsini yapmadık ki diyen bir Yavuz Amcam var benim. Mucizem... Ömrüne duacı olduğum,hayatıma iyi ki giren, Önce Allah yaşamanı istedi senin diyen,ama kaderime etki ettiğini düşündüğüm çok değerli doktorum. Yıllar geçti,10 yaşında bir çocuktum onu tanıdığımda şimdi otuz yaşında koca bir insan olduğum. Hiç unutmadım onu,hiç koparmadık bağımızı.Geçmişimde,bu günümde hep vardı dilerim geleceğimde de ona tıbbi anlamda ihtiyacım olmadığı tüm vakitlerde de yaşamımda olur. Ve hep bana iyi haberlerle,müjdeleyici bilgilerle ışık olur.
Yarın sabah d vitamini ilacına başlıyoruz sanırım. Ondan gelecek son bir onay mailine ihtiyacım var şimdi. Sonra geri sayım başlayacak. 1 ay sonunda tahliller tekrarlanacak bakalım o zaman neler olacak.Nefesimi tuttum bekliyorum. Dua ile,pozitif enerji ile inşallah gerek kalmayacak yeni bir ameliyata.Bu son olacak dediğim beyin ameliyatı kapanışı yapmış olacak sağlık yolculuğumda.