24 Mayıs 2014 Cumartesi

Son Günler...Zor Günler...

Zor bir hafta geçirdim.Hangi yandan tutup da anlatayım bilemeyecek kadar karmaşıktı.Bazı konuları dillendirerek, soğumaktan korktum.Susmak çok zordu ama sustum.Neden sabrettiğimi inanın bilmiyordum ama sabrettim.Geçmeliydi bu zor günler.Böyle bitmemeliydi onca emek onca çaba...Hak ettiği bu değildi ki küçücük bedene sahip olan büyük ruhumun.Çok üzüldüm...Çok sinirlendim...Çok yıprandım...sustukça bir yenisi geldi kondu kalbimin üzerine.Sineye çektikçe bir başka yerimden yara aldım.Ne var ki eskiden olsa sinirlenir kalp kırar en çok da kendime zarar verirdim haliyle.Tüm olanlara rağmen,içimdeki dinmek bilmeyen fırtınaya rağmen öyle sakin,öyle sessiz,öyle mutluluk saçan bir cüsseyim ki son günlerde...İçime hapsettim her şeyi.Orada öğütülmelerini bekliyorum.Konuşarak çözülemeyen konularda artık bu yöntemi deniyorum.Kendimi yıpratma dönemini çoktan geçtim.Ben 5 ay önce kendime bir söz verdim ve "yaşamayı" seçtim.Sakin...Huzurlu...Sağlıklı...olmak zorundayım...
Bu hayat benim...Kimse çaba göstermese ben yine çırpınacağım kendim için...Huzur um için...İşte böyle böyle değişiyor insanlar...Başlarına büyük olaylar gelince,hayata farklı açıdan bakıyorlar ve insanlara olan tahammülleri,olaylara olan yaklaşımları değişiyor.Yargılanıyorlar belki ya da şaşkınlıkla karşılanıyor bu halleri.Aslında tek sebep var...Huzuru keşfediyor insan.Ve onun tadını bir kez aldı mı kaybetmemek için her şeyi yapabiliyor.Ve bu her şeyi yapabilme durumu bazen bazılarını korkutmalı...İnsan her zaman da her şeye tahammüllü olamayabilir,huzura giden yol bazen hiç ummadığınız fedakarlıklar gerektirebilir.

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Önce Sen...



Bugünlerde bir garip mutluluk var içimde.Duyduğum güzel haberler,birilerinin mutluluğuna dair;umutlandırıyor beni...Tıpkı Soma'daki can alıcı olayın yürekleri dağladığı,paramparça ettiği gibi...!
 Birilerinin mutluluğundan mutlu olabilir mi insan? Bu soruyu cevaplayamazsan beni anlaman beklentisi içinde olmadığımı bilmeni isterim sevgili okuyucu.Keza ben,kendimden önce düşünürüm hayatımdakileri.Nasıl ki onun mutsuzluğu beni en derin yerimden yaralıyor ise,şimdi mutlu olma haberi dünyaya gülümseyerek uyanmamı sağlıyor,onca acı içinde kıvranan hücrelerime inat...
Yaşam,senle olaylar arasında değil,senle sevdiklerin arasındaki bağda saklı olmalı.Bu paralelliği yakalayamıyor ve en sevdiklerinin mutluluğunu kendi yüreğinde hissedemiyor isen,hâlâ bir yerlerde bir şeyler eksik kalmıştır.Tamamlandım sanma...Parçalarını aramaya devam...Son hızla...

13 Mayıs 2014 Salı

Anımsanan Huzur



 Burada günler huşû içinde geçiyor.Ruhsal arınma yaşıyorum resmen...Kendimi dinliyorum,hep olduğu gibi...Hayata ve özellikle doğaya da kulak verdim burada olduğum süre içinde.Denizle aramız iyi değil yine,börtü-böcek olmasa da olur ama işimin parçası olduğundan severim onları da...Bahçesi evden daha büyük olan evimizin içine soğuk havalardan dolayı tıkılıp kaldık,akşamları yaptığımız kısa yürüyüşler haricinde.
Onlarda'da bazen sorunlar yaşadık,korktuk ama sonuç değişmedi.Ben iyileşmeye söz verdim demiştim aylar önce...Bu sözüm çok eskilere dayanıyor halbuki ya neyse...

 Kışla yaz arasında,bahara yakışmayan bir hava atmosferi yaşamaktayım burada.Tabir_i caiz ise beşinci mevsim çıkageldi...
İstanbul'la alakası olmayan hava muhalefeti yaşadım lakin çok da şikayetçi değilim.Gezdim de,yürüdüm de...Tadına vardım buranın...Ne tat almak istediğimin farkındaydım çünkü.Denize girmek gibi,beyhude isteklerim yoktu bu mevsimde.Yazın bile yapamadığım bir şey için üzülmeye gerek yok o halde.Biraz güneşlenebilirdim akşamları ama olmadı.Belki de onun beynime zararı dokunacaktı....Var herşeyde bir hayr...!
Burada tek yaptığım bol bol fotoğraf çekmek oldu son günlerde.Her dışarı çıktığımda bir kaç kere yakaladım.Son günlerde selfie denen fakat insanların genelinin yaygınca yaptığı şeyler hiç bir zaman hoş gelmez benim gönlüme.Kendimi çektiğim zaman dilimlerinde bunun adı selfie olmaz yani,kendime o an nasıl baktığımdır sadece.Ve ne gördüğüdür objektifin bende...
Benim objektifim bol bol çiçek ve ağaç gördü bu günlerde.Algı neye doğru ise,beyin onu seçer ya hani...Ben de huzurbulutumun sayfasından Biricik'inin çektiği fotoğrafları göre göre,bir nevi kıskanarak kendilerini,fotoğrafladım kendi eksenimdeki manzara diye nitelendirdiğim bir çok şeyi...









Huzur dolan kalbimin enerjisini hep yüksek tutmaya çalışıyorum.Küçük ayrıntılar dışında bunu kimsenin bozmasına izin vermemek için elimden gelenin fazlasını yapıyorum.Dünden bu yana içimde öyle güzel bir enerji var ki...Sanki bunu içime hapsedersem herşey daha iyi olacak,güzel zamanların ipini daha hızlı kendime çekeceğim gibi düşünüyorum.
Bir şeyi hesaplamamıştım oysa;birilerine umut olabilmek,enerjinle...Nasıl mutluluk veriyor insana...Aynı gün iki kişi,senin enerjinden nasiplenip,kendini iyi hissediyor,biraz da olsa pozitif bakıyor ya yaşama...Paha biçilemez hissettirdikleri...İçimdeki enerjinin bana verdiği hissiyatı misli ile yükseltti...

Herşey güzel olacak...Yeter ki inan sen de...Kader çizgimizi değiştiremeyiz ama yönlendirebiliriz az da olsa...Pek de az olmaz hani...Enerjinle hangi dağları yıktın bir düşünsene...Şimdi neden herşey seninle yoluna girmesin?...

9 Mayıs 2014 Cuma

Karasu'da Olay...

Haşere ilaçlama firmasında müşteri yöneticiliği yaptığımdan,bilgisayar,internet ve telefon üçlüsünün olduğu her yerden işimi yapabiliyorum.Ofisimi kaplumbağa misali sırtımda taşıyorum yani.Geçtiğimiz hafta Annemlerin yanına Karasu'ya gelmiştim.Akşamları mesai bitiminde dışarı çıkıyor yürüyüşler yapıyorduk.Bugün de gidip çarşıya alışveriş yapalım dedik.Keşke gitmeseydim.Keşke o atmosferi yakinen görmeseydim...!


Kaymakamlık binasının önü insan seliydi.Polis otoları ardı arkasına geliyorlardı.Meraklı halde geçtik oradan, bir dükkana girip alış veriş yapmaya başladık.O sırada yüzlerce erkek sloganlar atarak yürüyor önlerinde ve arkalarında çok sayıda polis ilerliyordu.
Dedim ki bu insanlar geçenlerde ölen Gizem için mi yürüyorlar.Keşke sormasaydım...Keşke...
Yok dedi esnaf kadın...Burada 14 yaşında bir kız...60 küsur yaşında bir adam tarafından 2 yıldır taciz ve tecavüzlere maruz kalıyormuş.Bugün sahil tarafında yine kızı emellerine alet ederken ilçe halkı tarafından görülmüş,yakalanmış,linç edilmiş.Adamı kaymakamlık binasına zor almışlar.Kız ölmüş mü dedim,şaşkınlıktan çıkmayan sesim ile.yok dedi yaşıyormuş hâlâ.Kimi kimsesi yokmuymuş dedim,demez olaydım.Aynı çatı altında yaşadığı bir erkek ve bir de kadın varmış.Bunların adı toplumumuzda anne ile baba imiş ama o yavruya sahip çıkamayacak kadar "aciz"lermiş.Ana-babalık yapamıyorlar,ellerinden bir şey gelmiyormuş çocuklarını korumak adına.

O kızın yaşadığına nasıl sevinmeli şimdi. Kimbilir kaç kere öldü de yeni güne doğan güneşle dirildi.Kaç kez söndü umutları da,kaç kez bu sefer bitti dedi karanlığa,korkularına...

Bir çok haber kanalında çıkmış bugün vaka...Farklı söylemler ile,çeşitli şekillerde izlemişsinizdir büyük ihtimalle.Ben henüz eve girdiğimden nasıl lanse edildiğini bilmiyorum.Lakin Karasu insanının duyarlılığına gıbta ettim bugün.O "anne ve baba"nın çocuklarını koruyamadığı kadar sahip çıkmış halk.Keşke diyorlar,keşke engel olabilseydik de 2 yılını geri verebilseydik o kıza.Hiç değilse bundan sonrasını kurtaralım,bir farkındalık yaratalım da o aramızdaki sapıkları temizleyelim,ailelere dikkat (!) diyelim,diye düşünerek çıkmışlar sokağa...
Çarşıdaki erkek yoğunluğu öylesi dikkat çekiyordu ki bugün.Olay olup bittikten sonra bile her köşede birer topluluk...Şimdi ne yapacağız türünde cümleler kuruyorlardı.O çocuğa ne yapmalı...Nasıl korumalı gibi çok güzel ve iç acıtıcı cümleler işittim.Bir ilçe bu kadar ayağa kalkardı ve bir aile bu kadar susardı ancak.
Babayı görmüşler de "saf" imiş.Anneyi görmüşler de "çaresiz" imiş.Yok efendim yok...Olamaz...Bir anne evladını sapıkların eline verecek,ömrünü karartacak ve bunu göremeyecek kadar çaresiz olamaz.Herkes herşeyi yapar da bir anne evladı için çaresiz olamaz...Çocuk hata yapar anne korur,çocuk yanlış yola girer de anne alır düz yolda yürütür,ayağındaki dikenleri elleriyle temizler,çocuğunu aydınlığa çıkarır.

Şimdi herkes o 14 yaşındaki kız için sokaklarda...Her köşe başında ne yapsak da kendi yavrularımızı korusak,ne yapsak da o kıza geçen 2 yılını geri versek diye cümleler fısıldıyor gökyüzüne. Herkesin diline o yavrunun ismi pelesenk olmuş,bu olayın akibeti,o kızın geleceği düşünülüyor...Ahh bir elime verseler deniyor,"insan" sıfatına nail olamamış varlık için...Peki ya o aileyi ne yapmalı...Fazla mı yargısız infaz ediyorum ben...Boşuna mı sinirlerim bozuldu da,boş yere mi baş ağrısı çekiyorum şimdi.
Bir kız çocuğu 12 yaşından 14 yaşına kadar,bir ilçe sakini onu sapığın elinden kurtarana dek,cinsel tacize uğruyor ve çok daha fazlasına maruz kalıyor ise,kimse bana ailenin ama özellikle de annenin çaresizliğinden bahsetmesin.!
Anne değilim...Böylelerine anne deniyor ise,ben bu sıfata sahip olmak isteğinden men ediyorum kendimi.
Ya da bazılarının elinden bu sıfat alınmalı ki,onları sadece insan olarak değerlendirebilelim.Aksi taktirde ben onların varlığına sadece küfrederim...
12 yaşından 14 yaşına kadar bir çocuğun,sapığın ellerine düştüğü her an doğduğu ana küfrettiği gibi.Sapık ellerin küçük yavruya her dokunduğunda ölmek,bir daha hiç yaşamak istemediği gibi...

Neyse ben susmalıyım...Yoksa kendi insani çizgimin sınırlarına geri dönmekte bir hayli zorlanacağım...





8 Mayıs 2014 Perşembe

Çok Bilmenin Korkusu

2 gündür midem bulanıyordu.Bir tuhaflık vardı bu işte çünkü kendimi tanıyorum.Bulantıya sebep olacak bir beslenme tarzı ya da yaşayışım yoktu son günlerde.Üşütmüş de değildim yani.
Dün akşam üzeri buraya esas gelme amacım olan yürüyüşe çıkalım dedik.İstanbul özellikle de benim bulunduğum mevkiide aşırı derecede köpek bulunduğundan yürüyüşlerim çok kısıtlanıyordu.Annemlerin yanına en çok da bu sebeple gelmiştim çünkü şant ameliyatının en önemli özelliği her gün istisnasız yürümekti.Vücut şanta ancak böyle alışabilirdi.Ağrıyla,sancıyla,karnımı tutarak yürüdüğümü çok bilirim.Herkes sen yeni ameliyatlısın evde otur bak nazara geleceksin derken ben yürümem gerektiğini bilir adım atmak için kendimi zorlardım.Yoksa başka türlü iyileşemeyecektim.Çok büyük bir ameliyat geçirdiğim halde,dinlenmek yerine mücadele etmek zorundaydım,biliyordum.Yoksa hayata eskisi kadar iyi dönemezdim.

Bu bilinçle annemlerin yanına,yazlık eve gelmiştim geçen hafta.Burada havalar öyle soğuk ki oturduğumuz yerde popomuz donuyor adeta.Ne bahçe keyfi yapabildik,bir günün dışında,ne de uzun yürüyüşlere fırsat bulabildik.Dün akşam annem bu böyle olmaz deyip neler giyeceğimi de tembihleyip sarıp sarmalayıp çıkardı beni yürüyüşe.Giderken dedim ki daha yolun başında;midem bulanıyor benim fazla uzatmayalım bu seferlik.Annem kızdı önce niye geldin o zaman yürümeyeceksen,sağlığın için mecbursun gibi cümlelerle zorladı beni.Dedim ki canım istemiyor değil vallahi midem bulanıyor.Yürüyüşten kaçtığımı düşünüp söylenmeye devam etti.Aradan kısa bir süre geçti ki kendimi zorlar halde adım atarken yerde kapak gördüm.Anneme "yanında boş poşet var mı" dedim ki aynı anda onun aslında bunu yanlış anlayabileceğini düşünmüştüm.Bir anda arkasını dönüp panik halde midem bulanıyor zannederek verdiği tepkiye ben gülme krizine girdim.Yok dedim kapak gördüm de yerde.
Neyse efenim bana çok uzun gelen bir yürüyüş yaptık dönerken de iyice bir fırtınamsı rüzgara tabii olduk.Eve geldiğimde baş ağrısı biraz zorladı önce.Hafif bir ağrı krizi geçirdim.Geçeceğini biliyordum.Geçti.
Bir iki saat sonra midem bulanıyor demeye başladım yine.Bir ilaç içtim.Geçmedi.Bulantı hissi kendini istifraya bıraktı.Ben böbrek hastası bir insan olarak ömrümce sayısız kez mide problemleri yaşamışımdır.Ama böylesi istifra hiç olmamıştı.Banyodan odaya gelirken sayılı adımlar atılacak mesafede tekrar tekrar geri döndüğüm bir geceydi.
Mide bulantısında ne var ben çok dağa ağırlarını yaşadım.bu da hastalık mı diyeceğim.Öyle düşünmek istiyorum ama düşünemiyorum.Dün geceden beri korkudan neler düşledim ne kadar dualar ettim.Şantın tıkanmasının ilk belirtisi mide bulantısıdır çünkü.Ardından gelen baş ağrıları ve daha bir çokları.Midenin nasıl bulandığı,ne şekilde istifra ettiğiniz de önemlidir bu hususta.Ve ben dün gece yaşadığım olayı buna bağladığım için ömrümden ömür gitti.Annem önce böyle olduğunu düşünmedi.İstersen hastaneye gidelim serum takılsın dedi.
Beyin cerrahının buradaki hastanede olmayışı beni tedirgin ettiğinden gitmedim.Ameliyat sonrası kriptiz raporu İstanbul'da ki evimde unuttuğumdan da korkum iyice arttı aslında. Bulantımın durmayışı,ardından sıvı alımının artması,hafifçe  titreme nöbeti...Bir de ateş gelseydi düşünemiyorum kendimi.Neyse ki o hal stabildi. Ben ki başım ağrırken işime ara vermemişim dün gece patronuma mesaj çekip yarın sabah işe başlayamayacağımı kendimi iyi hissetmediğimi anlattım.Sabah biraz uyursam düzelirim diye düşündüm.Ama kalkınca devam eden sorunlar korkumu çoğalttı.İstanbul'da ki aile doktorumuzu aradı annem.Benim tüm sağlık sorunlarımı bilen,telefonla dahi beni yönlendirerek şifa bulmamı sağlayan,beyin ameliyatını bile ona danışmadan karar vermediğim doktorum.Ona sağlığım için çok şey borçluıyum.Allah her daim kendisinden razı olsun.
Benim aklıma takılan soruları bir bir giderdi.Neyi ne kadar ve nasıl yaşadığımı sordu.Şanttan olduğunu sanmaıdğını,salgına yakalandığımı düşündüğünü ifade etti.İlaçlarımı değiştirdi.bol sıvı önerdi.Zaten o söylemese de ben ağzımı musluğa dayamış gibi yaşıyorum dün geceden beri.Biliyorum ki vücudumdan yüksek oranda potasyum eksildi.Bunu da karşılamam için bir takım besinlere ihtiyacım var.İştahsız olmak gibi bir şansa sahip eğilim.Yoksa halsiz düşerim. İştah durumumu doktorum da sormuş,sakın yemeden kesilmesin diye tembih etmiş. Kusma durumumun şiddetinin bu gün azalması ve şekil değiştirmesi de iyiye gittiğimin işaretiymiş.Dün geceki gibi olsaymışım şanttan şüphelenmek çok yerinde olacakmış.
Allah'ım her zaman diyorum;ben çok şey bilmek istemiyorum.Ne kadar bilirsen o kadar korkarsın.
Korkuyorum...
Bildiklerinizi uygulayabiliyorsanız ve kendinizi tanıyorsanız çok daha hızlı şifa buluyorsunuz ama bildikleriniz ışığında korkmanız da kaçınılmaz.

Doktorum soruyor bana,gıda zehirlenmesi olabilir mi diye.Hayır diyorum kesinlikle değil.Onun belirtilerini yaşamıyorum.Kusmalarımın şiddetine bakılırsa şanttan olabilir diye düşündüm ama buradakiler şantı bilmezler ise yanlış tedavi uygulanmasından daha çok korkuyorum. Kriptiz raporu da evde kalınca tek çarem sizsiniz.
Korkma dedi.Salgına yakalandın büyük ihtimalle.Dün geceki gibi olmazsın bir daha.Olur isen önce beni ara.

Şu dakikalarda işimle ilgili sistemi açtım,halsizce başına geçtim.Bünyem zorlandığı için biraz şant uçlarım ağrıyor ama tehlikeli bir durumda değilmişim doktorumun da onayıyla.
İnşallah dün geceki gibi olmam da,bu tip bir korkuyu tekrar yaşamam.

Bir önceki yazıdan sonra bu olmadı diye düşünülebilir ama ben hala güler yüzümden bir şey kaybetmiş değilimm...Hamd etmeye,mutluluğa giden yolları aralamaya devam...Biz isteyeceğiz hayat verecek...

İstemekten vazgeçme...!




7 Mayıs 2014 Çarşamba

Mutlu İnsan Olmak



Hayat öyle farklı seyrediyor ki eksenimde...
Tüm hayallerimi toprağa gömdüm,4 buçuk ay önce.Şimdi tek isteğim;"mutlu insan" olmak...Her şartta mutlu olabilme başarısına nail olmak...Yapabilir miyim? Yaptım bile çoktan...Zorluklara kaskatı,güzelliklere şekerden sıvı olabilmeyi başarma yolunda ilerliyorum...
Marş marşş...İleri...
Ayağıma dikenler batsa da istediğim yolda yürümeyi başarabilecek güce sahibim...

İçindeki gücü hisset...!


5 Mayıs 2014 Pazartesi

Utanç Verici İtham...



Bir insan ki;dinleyerek bile günaha girebilirken,yorumlamak,günahsız birine itham da bulunmak...Öyle sanmak...Konuşmak,konuşmak ve dinlemek,dinlerken yüreğini karartmak,kalbini kirletmek...  Ve sonunda günaha batmış,bir insanın hakkına el uzatmış,hakkında yanlış düşüncelere dalmış bulmak kendini.Uykudan uyanmak...Uyandığında kendine hesap veremeyecek kadar kirli hissetmek kalbini...

Utanmak Rabbin'den...Çok utanmak...

4 Mayıs 2014 Pazar

Sürpriz Yolculuk



Perşembe sabahı kalktığımda karar verdim.bugün internet problemini aşıyorum ve yarın mutlaka Karasu'da oluyorum dedim. Mesai bitiminde gidip  telefonuma para yükledim ve artık telefonum modem görevini görmeye hazır hale gelince çantama bir kaç kıyafet ve iş için gerekli olan materyalleri alarak ve pek tabi ki bilgisayarımla beraber yola çıkmaya hazır hale geldim.Ertesi gün yani cuma günü işten 2 saat önce paydos edip yola koyuldum.Önce Bir saat on beş dakikalık yolu aşıp Kadıköy'e gittim.Oradan Vip Turizm beni Karasu'ya taşıdı.İndiğim yerde annem karşıladı beni.Karşılamasaydı eve nasıl giderdim bilmiyorum.Ameliyattan sonra bir ekmek bile taşımış değilken iki çantamın ağırlığı,incinen omzuma ve karnıma iyice baskı yaptı.Bir ara korkmadım da değil ama akla koymuştum bir kere.Gidecek,babacığımın doğum gününde sürpriz yapacaktım.Öyle de oldu.Ve şükür ki ağrı-sızı yaşamadan yolculuğumu tamamladım.Babam evde bekliyordu beni,ben elimde onun sevdiği parfüm ile selamladım kendisini.Önce öpüşme faslı sonra kısa bir sohbet.Ardından geliş sebebini açıklama.Pazar bekliyorlardı beni,neden erken geldiğimi merak ettiler.
Üçümüz de şeker hastası olduğumuzdan ve babamın şekerini ilaçlarla bile tam anlamıyla düşüremediğimizden dolayı pasta almadım gelirken...İçi gofret üstü çikolata kaplı,leblebi gibi küçük şekerlemeler eşliğinde içtik çayımızı.Kutladık yeni yaşını.
Hem beni bu denli hayata bağlı ve eskisi gibi çat orada çat burada gördükleri için,hem de kendilerine sürpriz yaptığım için mutlu oldular.Ee onlar mutlu ise ben zaten amacıma ulaştım demektir.25 Mayıs'da ki erkek kardeşimin doğum gününe kadar burada kalmayı planlıyorum.Ama henüz onlara söylemedim.Her an gideceğimi düşünüyorlar.Belli de olmaz...İşlerimin yoğunluğuna göre dönüş tarihimi kesinleştirecek olduğumu lakin Allah kısmet eder ise 25 mayısta mutlaka İstanbul'da kardeşimin yanında olacağımı biliyorum.İşler yoğun iken yolculuk yapmak çok zor oluyor.2 telefon ile konuşarak şehirler arası mesafe kat etmek ne demek benimle yolculuk yapmadan anlayamazsınız halimi.bu sebeple işlerin en az olduğu,sakin bir günü hedefleyene kadar buradan çalışmaya ve buranın tadına varmaya devam...


1 Mayıs 2014 Perşembe

Küçük Anne

Bugün bir kez daha ne kadar şanslı olduğumu anladım.
Böyle güzel bir kardeşe sahip olmak benim dünyada başıma gelmiş en güzel şey olsa gerek.
Mayıs 25 de 14 yaşında olacak benim paşam.Ergenlik döneminde sıkıntılar yaşıyoruz zaman zaman.Her birini önce alttan alarak sonra ona uzun uzun anlatarak yol göstererek aşıyoruz.Baş kaldırmıyor hiç bir zaman ama bizi zorladığı oluyor zaman zaman.İşte o günlerden biriydi bugün.Ben evde değildim.Geldiğimde bana anlatacaklarını biriktirmiş.Kimsenin olmadığı bir anı yakalayıp döktü içini ablasının canı,ciğeri,herşeyi...
Ablam bana bunu dedi,annem şöyle şeyler söyledi.Ben anlattım ama yine de kızdılar bana.Anlamadılar...Anlasalar hak verirlerdi biliyorum diye döküldü birer birer.
Sakince dinlerken onu,hak verdiğimi bilmesini istedim önce.Sonra ona neden karşı çıkıldığını anlattım.
Ben seni anlıyorum sen yanlış birşey yapmıyorsun,biliyorum.Ama senin için neden endişeleniyoruz biliyor musun diye devam ettim.Sakince dinledi.Ben başıma ne gelse,kim ne dese gelir söylerim,neden korkuyorlar ki,ben yanlış birşey yapmam dedi.
Yanlış da yapabilirsin,böyle büyüyeceksin ama bizim görevimiz sen yanlış ve hata yaptığında da senin yanında olmak seni doğru yola çıkarmak dedim.Zaten gelir sana anlatırım biliyorum kızmazsın dedi.
Her ne olursa olsun bana anlatabilirsin,sırrını tutarım,hatalı herhangi bir tavrında ben senin yanındayım dedim.Hata yapmayacağına söz verdi.Bir öpücük istedim,uzattı yanağını.Bir de gıdıdan öpmek istedim artık büyüdüm o eskidendi dedi.Tühh...Gıdı elden gitmiş,haber vermedi...

Mis kokulu oğlum benim.Ablasını bana şikayet edecek kadar...Annesinin kızmalarında benimle dertleşecek kadar...Arkadaşlarının yanlışlarında bana sırlar verecek kadar...Ve sevilmek istediğinde yanıma sokulup hadi geldim,sev beni diyecek kadar farklı bir iletişimimiz var.Ona sorarsanız Küçük Anne sıfatıyla tanımlar...
Allah'ım kandil gecesinin hürmetine,bu güzel bağımıza ömrümüzce zeval verme...